"Leon, yeter artık ama! Hastaneye gitmem gerek!"
"Seni çok özlüyorum ama hiç ayrılmak istemiyorum. Hem, bugün ilk günümüz. Evde başka kimsede yok. Bugün hastaneye gitmesen, bende karargaha gitmesem? Olmaz mı?"
"Ama Leon-"
"Hadi ama Smyrna, kırma beni!"
"Peki. Ne yapalım o zaman?"
"Benim üç tane fikrim var."
"Hmm, neymiş onlar?"
Hilal, Leon'un yanına oturup elini yüzünde gezdirirken sormuştu.
"Aslında sadece tek bir fikir."
Gözlerimi büyütüp, Leon'u ittirdim.
"Saçmalama ya, sapık mısın sen?! Başka bir şey bul!"
"Bilmiyorum. Gel kordonda yürüyüşe çıkalım."
"Bak! İşte, bu olur!"
"Yalnız, mavi eşarbını takma."
"Siyah ceketini üzerine alma!"
"Anlaştık, Smyrna."
"Anlaştık, Leonidas."
Merdivenlerden çıkıp, üzerimi değiştirdikten sonra kapıda beni bekleyen Leon ile karşılaştım.
"Teğmen, gidelim isterseniz."
"Tabiki. Buyrun."
Leon'un koluna girdiğim an köşkten çıktık. Etrafta kızların iğneleyici bakışlarıyla karşılaşınca yine sinirlenmiştim. Onlar kimdi ki? Bana böyle bakma haklarını nereden buluyorlardı? Sonuçta ben artık Leon'un zevcesiydim. Bakışlardan dolayı Leon'un koluna sıkıca sarıldım. Bir fayton yanımızdan geçerken durdu ve Veronica anne faytondan indi. Bir işaret verip ikimize sarıldı.
"Ah, bir günde ne kadar özlemişim sizi!"
"Bizde öyle Veronica anne."
"Ee nereye gidiyorsunuz böyle?"
"Leon ile biraz yürüyüş yapalım dedik, geri döneriz birazdan anne."
"Leon dönsün. Ben gelinimle kordonda oturup, sohbet etmek istiyorum. Aa, tabi Teğmen zevcesine izin verirse?"
"Tabi, sen biraz zaman geçir gelininle mitera. Bende karargaha gideyim, belki babamla karşılaşırım. İyi eğlenceler hanımlar!"
Leon'un kolunu bıraktığım gibi annem koluma giriyor. Yolda yürürken bana bakıyor.
"Hilal, kızım. Senden bir şey istemem gerek. Ama yapmazsın diye tahmin ediyorum."
"Yapabileceğim bir şey ise neden olmasın anne?"
Kordona geldiğimizde denizin karşısında bir yere oturduk. Annem bana dönerek gülümsedi.
"Hilal, kızım. Ben seni öz kızım gibi seviyorum. Emin ol, senin kötülüğünü asla istemem. Bir plan yapıldı, Türk'lere dost olduğumuzu göstermek için bir plan. Sen, yunan kadını kıyafetiyle yarın askerlerle birlikte Türk'lerin Smyrna'ya daha yeni geldiği yere gidersen.. Belki, dost olduğumuza inanırlar. Senin Türk olduğunu kulaktan kulağa haberler doldurdu zaten."
"Ama dost değilseniz?"
"Seni zorlamıyorum. Sadece teklif ediyorum."
"Dost olacak mısınız? Onları savunacak mısınız? Tamam. Giderim o vakit. Yeni göç edenlerin karşısına Yunan kadını olarak çıkarım."
"Annem, benim."
Veronica anne ağlamaklı bir sesle sarıldı bana.
-
Siyah dantelli uzun elbiseyi giydikten sonra saçlarımı salarak çiçekli bir şapka taktım. Siyah, tül gibi eldivenleri taktıktan sonra aşağıda beni bekleyen faytona bindim. Veronica anne ve hizmetçimiz Ayşe teyze de bizle gelecekti. Veronica anne çok az olmamamız gerektiğini söyledi. Faytonda annemle karşımızda sürekli elbisesini inceleyen Ayşe teyzeye bakıyorduk.
"Veronica Hanım! Bu çok güzel! Çok!"
"Çok güzel oldun, Ayşe Teyze."
"Ayy yavrum benim sağol, yani Hilal Hanım."
"Burada inmelisiniz efendim!"
Gelen ses ile üçümüz yavaşca faytondan indik. Önümüzde dört tane aylarında asker ve arkamızda nerdeyse ordu vardı. Veronica anne ve Ayşe teyze arkamda kalarak yürümeye başladı. Önce sessiz dar bir sokaktan geçtik. Köşeyi döndüğümüz gibi farklı duygularda büyük bir gürültü ile karşılaştım. Etraf o kadar kalabalıktı ki. Önümdeki askerin havaya ateş açmasıyla yerimde sıçradım. Herkes sessizleşti birden, tüm gözler bana çevrildi.
-
Yazar'dan
Kadın beyazlaşmış saçlarını eşarbına iyice sıkıştırırken duyulan silah sesi ile yerde halsiz halsiz oturan yaşlı kadının elini tuttu. Etraftaki kadınlar fısıltıyla konuşurken Yunan askerleri ile birlikte yürüyen kadına baktı. Yüzünü göremedi. Önündeki kadınlara sordu "Kim bu?" Kadınlar, atların arkasından gelen Hilal'den bakışlarını ayırmadan "Yunan gelini."
"Türk'tü sonra Teğmen ile evlendi. Adı Hilal'miş. Hemen bir Yunan kadınına dönüşmüş."
Kadın tanıdık gelen isimle oturduğu yerden kalktı. Atların arkasından gelen kıza bakmak için parmak uçlarında yükseldi, yine göremedi. Yanındaki yaşlı kadının öksürükleri ile ona tekrar döndü. Çantasından çıkardığı suyu ona uzatırken birden ortalık eski gürültüsüne kavuştu. Kadının suyu içmesine yardım ederken o da yanına çöktü. Su bitince çantasına yeniden baktı, su dahi yoktu çantasınd. Ağlamaya başladı. Kendini yere bıraktı ve yanındaki yaşlı kadının omzuna yaslandı. Kafasını bir an için kaldırdı ve karşısında Hilal'ini gördü. En küçük kızını. Yunan kıyafetleri ve kendinden emin edasıyla onlara yürüyordu.