Aşağı kattan gelen bağırışmalara uyandım. Yanımda Leon yoktu. Karargaha gitmiş olmalıydı. Yine gereğinden fazla uyumuştum kesin. Üzerime sabahlığımı geçirdim ve kapıyı açtım. Yükselen sesler ile birlikte hemen üzerime kıyafetlerimi giydim ve aşağıya indim. Salona indiğimde kimse yoktu. Dış kapının ardından gelen sesler çığlığa dönüşünce hemen kapıyı açtım. Yaşlı, oldukça kilolu ve kısa bir kadın elinde bir sürü çanta ile etrafını saran Yunan askerlerine karşı çıkmaya çalışıyordu.
"Veronica Hanım'ın davetlisiyim diyorum! Anneniz yaşındayım ben sizin terbiyesizler! Bırakında gireyim! VERONİCA HANIM!"
Kadın son sesiyle bağırınca eşarbımı hemen başıma sardım. Dışarıya çıktığım an yüzüme çarpan soğuk rüzgar titrememe sebep olmuştu. Eşarbımın düşmesini engellemek için elimle tutarak hızla askerlerin yanına gittim.
"Neler oluyor burada?!" diye bağırdım. Askerler kadını bırakıp sıraya dizildiler. Kadın üstünü düzeltmeye başladı.
"Bu hanımefendi Veronica Hanım'ın davetlisi olduğunu söylüyor lakin Veronica Hanım az önce çıktı ve bize bir davetlisinin olduğunu, onu köşke almamız hakkında bir bilgi vermedi Hilal Hanım."
"Vallahi davetlisiyim derim size! Ne laf anlamazmışsınız siz böyle! Türk olduğumdan mı yoksa?!" Kadın Türk'üm deyince içimde ister istemez bir kıpırtı oluştu. Kadının soğuktan kıpkırmızı olmuş yüzüne baktım.
"Bırakın girsin." dedim askerlere dönerek. Kadın hemen hareketlenirken bende içeriye girmek için dönecektim ki bir asker itiraz etti.
"Ama Hilal Hanım, biliyorsunuz Veronica Hanım olmadan içeriye alamayız bu hanımefendiyi."
Askere döndüm.
"Sen Veronica annem ile beni mi karşılaştırıyorsun?!" diye bağırdım.
"Tabiki hayır Hilal Hanım lakin Veronica Hanım'ın kesin emri var. Kendi davetlileri dışında birini içeriye almamızın mümkünatı yok."
"Demek Veronica Hanım'ın emri?"
"E-evet. Hilal Hanım."
"Ben kimim?"
Asker cevap vermedi. Kadın ise iyice arkama saklanmış gibi gözüküyordu.
"BEN KİMİM?!" diye bağırdım tekrar.
Asker gözlerini yerden ayırmıyordu.
"Teğmen Leon'un zevcesisiniz efendim."
"Siz kimden emir alıyorsunuz?!"
"Teğmen Leon'dan."
"Teğmen Leon'da eminim benim sözlerimin karşısında duran askerlere ceza verebilir. Göreviniz, yaşlı bir kadını tehdit etmek değil zira Yunanlar başlı başına bir tehdit! Bir daha böyle saçmalıklarla karşılaşırsam, hepinizi buradan göndertirim! ANLAŞILDI MI?!"
Askerler kafa sallayarak yeniden nöbet pozisyonlarına döndüklerinde kadına işaret ederek içeriye girmesini sağladım. Üzerimdeki şalı bir kenara atarken eşarbımıda çıkarttım. Az önce söylediklerime hala inanamıyordum. Kadın telaşla elimi tuttu. Başına koymaya çalışırken durdurdum onu.
"Allah razı olsun senden hanımım."
"Hadi gelin geçelim şöyle." Hilal kadını kolundan kavrayarak koltuğa oturmasını sağladı.
"Bize bir kahve yapar mısın Ayşe teyze?"
"Tabiki kızım."
"Siz nasıl içersiniz kahvenizi?"
Olanları ağzı açık bir şekilde izleyen kadına döndü Hilal.
"Sizinkinden." dedi kadın hala hayretle Hilal'e bakarken.
"Veronica annem niçin davet etti sizi?"
Hilal, kadının tuhaf görünüşüne bir kez daha göz ucuyla baktı.
"Ben falcıyım hanımefendi. Benim söylediğim ve ileride gerçekleşmeyen bir şey dahi olmadı. Veronica Hanım'da benimle tanışınca köşkünüze gelmemi rica etti. Ne isteyecekti orası meçhul. Bilemem."
"Demek falcısınız? Kahve falı da bakar mısınız?"
"Gebelere kahve falı uğursuzluktur. Ama isterseniz elinize bakarım."
"Gebe olduğumu nereden anladınız? Ayrıca neden bana bu şekilde hayretle bakıyorsunuz?"
"Siz Teğmen'in zevcesisiniz değil mi? Veronica Hanım'ın gelinisiniz?"
"Evet."
"Herkes konuşur sizin gebe olduğunuzu. Teğmen'e büyü yaptı derler. O köşke hemencecik giriverdi derler. Cadı olduğunuzu söylerler, Teğmen'i etkilediğinizinden ötürü."
Hilal kahkaha attı. Bu sırada Ayşe Hatun yavaşca kahveleri ikisinin önüne bıraktı.
"Sağol Ayşe teyze." dedi Hilal hala gülerken.
"Lakin siz ne cadıya benzersiniz ne büyücüye." dedi falcı kadın hala hayretle.
"Değilim zaten. Ağzı olan konuşuyor yine."
"İzin verirseniz elinize bakayım. Bir şeyler söylerim."
Hilal elini kadına doğrultunca kadın hemen Hilal'in elini kavradı ve parmaklarını açarak avcuna dokundu. Bir süre avcunda gezindi parmakları. Eline geçirdiği kırmızı bir şeyi Hilal'in avcuna sürdü.
"Bir erkek bebek görüyorum kızım yanında Yunan üniformalı uzun bir adam birde. Bu çocuk senin evladın kızım. Lakin bu erkek evlat-"
Kadın birdenbire susunca Hilal'in yüzündeki sırıtış kayboldu.
"Ne oldu?" diye sordu merakla.
"Bu erkek evlat ölü!" dedi kadın sesini yükselterek. Hilal hemen elini çekti. Veronica Hanım kapıdan girerek ikisine yürüdü.
"Gelinimle tanışmışsınız!" dedi kadına. Hilal hemen ayağa kalkarak merdivenlere yöneldi.
"Ben odamda biraz istirahat edeyim. Sen geç otur anne."
-
Hilal yemeğiyle oynarken sürekli aklına 'Bu erkek evlat ölü!' diye kadının bağırması geliyordu. Karşısında oturan Leon ile bakıştığında Leon'un endişesini gördü. Hafifçe gülümsedi Hilal 'iyiyim' der gibi. Vasili iki elini birleştirdi ve Leon'a döndü.
"Bugün Hilal, kapıdaki askerlere bağırmış. Emirler yağdırıp durmuş. Üstelik hepsini buradan gönderteceğini söylemiş. Teğmen'in zevcesi her şeyi biliyormuş öyle söylüyorlar."
Leon, Hilal'e bakınca Hilal suçlu gibi kaşığı havada kalarak dudağını ısırdı.
"İstersen zevcene bir ordu kuralım. İstediği kadar emirler yağdırsın." diye devam ettirdi Vasili.
"Kusura bakmayın, yaşlı bir kadına zorbalık yapanlara göz yummak gerekti. Yunan'lar böyle yapar değil mi?"
"Size afiyet olsun." diyerek masadan hızla kalktı Hilal.