B Ö L Ü M 56

732 35 7
                                    


"Hilal, ben hazırım."

Leon yatağa oturmuş karşısında eşarbını Leon'un gömlekleri arasından çıkarmaya uğraşan Hilal'e bakıyordu.

"Bir daha, benim eşarbımı kendi tarafına saklarsan!"

"Ama o pembe eşarbını takmanı istemiyorum. Sana çok yakışıyor."

"Aldım ki!" dedi zaferle elinde eşarbını tutarken Hilal. Hemen eşarbını örttü başına. Düşmesin diye sıkıca bağladıktan sonra Leon'un koluna girdi. Birlikte aşağıya indiler.

"Çocuklar nereye?"

"Ah, anne ben sana söylemeyi unuttum. Ablam bizi akşam yemeğine davet etti. Oraya gideceğiz. Size afiyet olsun."

"Gidin kızım, gezin biraz."

"Umarım Teğmen geç dönmez bilhassa kendisinin ilgilenmesi gereken mevzular var."

Vasili hemen Hilal ve Veronica'nın konuşmasını bölüp Leon'u geç kalmamaları gerektiği hakkında uyarmıştı. Veronica gözlerini devirdi ve yemeğine döndü. Leon başını salladı ve Hilal'in elini kavradı. Köşkten çıktıkları gibi son yılların en soğuk İzmir havası ile yeniden karşılaştılar. İzmir soğuk, rüzgarlı ve yağmurlu günler geçiriyordu. Hilal ve Leon'a doğru küçük bir erkek çocuğu koşuyordu. Hilal'in aklına kendi bebeği geldi yeniden. Olduğu yerde kaldı. Çocuk gelip Hilal'un eteğine yapıştı ve ağlamaya başladı. Hilal ve Leon anlamsızca birbirlerine baktılar ve ikiside çocuk ile boylarını eşitlemek için eğildi. Hilal çocuğun yüzündeki elleri okşadı.

"Niye ağlıyorsun bakalım ufaklık?"

Çocuk tekrar Hilal'e yapıştığında Leon çocuğun Hilal'i anlamadığını fark etti. Bu çocuk yunan olmalıydı.

"Geia sas ómorfos kýrios boreí na rotísei giatí eímai kláma?"
(Merhaba yakışıklı beyefendi, neden ağladığınızı sorabilir miyim?)

Çocuk Hilal'in eteğini bırakıp kuşkuyla Leon'a çevirdi kızarmış gözlerini.

"Ellinikí ypolochagós boreí na me empisteftheíte."
(Yunan Teğmen'iyim, bana güvenebilirsin.)

" Έχασα τη μητέρα μου."
(Annemi kaybettim.)

Hilal çok az yunanca bildiği için çocuğun sadece 'annemi kaybettim' dediğini anlamıştı. Tekrar soğuk bir rüzgar eserken Hilal çocuğun üstündeki hırkanın düğmelerini kapattı. Yüksek bir kadın sesi duyduklarında çocuk hemen sese doğru koştu. Bir kadının kucağına atladı. Kadın, Hilal ve Leon'a minnettar bir bakış atıp kucağında ağlayan çocuğu sakinleştirmeye çalıştı.

"Charles, sakin ol oğlum. Ben buradayım işte."

Hilal'in oğlu olursa bu ismi koyacaktı çünkü Leon küçüklüğünden beri bu ismi çok severmiş. Birden tekrar merdivenlerden yuvarlandığı aklına geldi. Gözleri dolarken güçsüzce Leon'un koluna sarıldı. Kadın ikisine teşekkür edip gittiğinde Hilal sessizce ağlamaya başlamıştı bile, Leon'unda gözleri dolmuştu ama Hilal'in yanında güçlü durmalıydı. Hava kararırken ikisi Hilal'lerin eski evine ulaşmışlardı.

-

"Hadi Ali Kemal! Çorban soğudu!"

"Yıldız sabahtan beri çorba yediriyorsun yiyemeyeceğim artık."

Leon gülerken Hilal onun dizine vurdu.

"Abla, belli ki fazla yapmışsın çorbayı. Leon seve seve bitirir."

"Öyle mi?"

"Öyle, öyle."

Leon, bir kase çorba daha önüne koyulunca Hilal'e baktı. Bu, Leon'un en sevmediği çorbaydı. Hilal gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Leon'un kulağına eğildi ve fısıldadı.

"Kolay gelsin, Teğmen. Altı üstü üç kaseniz daha kaldı."










HİLAL LEON Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin