Ev gerçekten de Isaac'in dediği gibiydi. İçeri girip incelemeye başladım. Isaac beni bıraktıktan sonra gitmişti. Ben hala iki gün sonra okula başlayacağıma inanamıyordum.
İki Gün Sonra
Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Artık benim için yeni bir hayat zamanıydı. Alarmı susturup yüzümü yıkadım. Kahvaltımı yapıp bütün sabah rutinlerimi tamamladım. Kıyafetlerimi seçmek için dolabı açtım. Hava mevsimden dolayı soğuktu bu yüzden üstüme kazak giydim. Artık okula gitme saati gelmişti. Evin kapısını kilitleyip garaja doğru yürüdüm arkamdan biri bana sesleniyordu.
"Tatlım! " Dönüp arkama baktım. Karşı komşumdu, daha önce onu bir kaç kez camdan görmüştüm fakat daha önce hiç konuşmamıştık.
"Merhaba." dedim. Otuzlu yaşlarında bir bayandı.
"Merhaba canım. Sen yeni komşu olmalısın mahallemize hoş geldin. Ben Teresa." dedi.
"Memnun oldum Teresa ben de Amy." dedim. Bir an önce gitmek istiyordum ama Teresa tekrar konuşmaya başladı.
"Anlaşılan okula gidiyorsun. İlk günün olmalı heyecanlı mısın? " dedi. Bu konuşma uzayacağa benziyordu.
"Fazla değil." dedim.
"Bak ne diyeceğim benim bir kızım var adı Nora. Bu civarda lise olarak tek bir okul olduğuna göre aynı okula gidiyor olmalısınız. Onu çağırayım ve arkadaş olun ne dersin?" Cevap vermemi beklemeden kızına seslendi. Sadece gülümseyebildim. Tamam arkadaşlarımın olmasını istiyordum ama bir durun yani daha yeni başladık. Nora kapıda belirdi ve annesinin yanında durdu. Gerçekten hoş ve güzel bir kızdı tam kafa dengine benziyordu.
"Efendim anne." dedi.
“Yeni komşumuzla tanışmanı istiyorum. Aynı okula gidiyorsunuz. Benim içeri girmem gerek şimdi. Kekim yanacak yoksa. İyi günler Amy.” dedi ve içeri girdi.
“Annemim kusuruna bakma sen, hep böyle heyecanlı biri olmuştur. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi.
“Bende memnun oldum. Okula gidiyorum seni de bırakmamı ister misin?” dedim.
“Hayır teşekkür ederim birkaç işim var.” dedi. Gülümseyip arkamı döndüm ve garaja doğru yürümeye başladım. Garajda siyah bir mini Cooper duruyordu. Navigasyonu okulun koordinatlarına ayarlayıp yola çıktım. Okul kocamandı. İçeri girip prosedürleri halledip matematik sınıfına girdim. İçeri girdiğimde herkes bana bakıyordu. Her yer doluydu, sadece bir çocuğun yanı boştu. Yanına gidip;
“Oturabilir miyim?” dedim. Çocuk kafasını sıraya yaslamıştı. Ses vermeyince omuz silkip yanına oturdum. Toplam kırk dakika boyunca çocuk kafasını sırasından kaldırmadı. Zil çaldığında tüm sınıf sanki yangından kaçar gibi sınıftan çıktı. Yanımda ki çocuk hala uyuyordu dayanamayıp koluna hafifçe vurdum.
“Hey yaşıyor musun?” dedim. Çocuk hızla kafasını kaldırıp bir hışımla konuşmaya başladı.
“Seni ilgilendirmez!” dedi ve kalkıp gitti. Ben ne yapmıştım ki ona, en iyisi kafaya takmamak diye düşünüp dolabıma gittim, tam eşyalarımı alırken iki kız yanıma yaklaştı.
“Merhaba. Ben Victoria ve bu da arkadaşım Alice.” dedi.
“T-tanıştığımıza memnum oldum. Ben Amy.” dedim.
“Eğer takılmak için arkadaşa ihtiyacın olursa biz buradayız.” dedi Alice. Gülümseyip tekrardan dolabıma döndüm zaten onlarda yürümeye başlamıştı. Çok fazla insanla samimi olmam gerekiyordu bence. Sonuçta ben bir avcıydım, ya düşmanlardan biri bunu fark ederse ve değer verdiğim insanlara zarar verirse. Kesinlikle hayır, buna asla izin veremem.
Birkaç saat sonra okul bitti ve herkes dağıldı. Arabamla eve giderken telefonuma gizli numaradan bir arama geldi. Telefonu açıp hiçbir şey demeden kulağıma götürdüm.
“Ben Chris. Bundan sonra görevlerini sana bildirecek olan kişiyim. İlk görevin bu akşam başlıyor. Saat tam sekizde ormanın doğusundaki parkta ol. Yaratıklardan birinin orada ortaya çıkacağını saptadık. Onu gördüğün anda hemen öldür. Aksi takdirde yarın cenazeni taşıyor oluruz.” dedi ve telefonu kapattı. Aman ne harika ‘cenazeni taşıyor oluruz’ uyuz keçi. Sen öyle san gösteririm ben sana cenazeyi. Her neyse artık göreve odaklanmam gerekiyordu.
Eve gidip hazırlandım. Saatin sekiz olmasına beş dakika kala uyuz keçinin bahsettiği parka gittim. Çok sessiz bir parktı ve yakınlarında pek ev yoktu. Bu işime yarardı. Ağaçlardan birine tırmanıp saklandım. Güzel bir görüş açısı bulunca saatime baktım. Saat sekiz olmuştu. Toprakta çatlaklar oluştu ve yerin altından koyu kahverengi ve bir o kadarda iğrenç bir yaratık çıktı. Oku yaya yerleştirip yayı gerdim, artık hazırdım. Ama yaratığı bu tarafa çekmem lazımdı çünkü oku kalbine atmak istiyordum böylelikle hemen ölecekti. Islık çalıp dikkatini kendime çektim. Önce sağ gözüne sonra sol gözüne ok attım bu sayede beni göremeyecekti. Ağaçtan atladım. Benden beş kat daha büyüktü ve sanırım çok güçlüydü. Benim olduğum yere avucundan çıkan taşları fırlattı. Tanrım bu nasıl bir canavardı içinde taş mı üretiyordu. Zaten bir bu eksikti harika(!) Derin bir nefes alıp nefesimi tuttum. Parmak uçlarımda sessizce yürümeye başladım. Canavar kulaklarını kabartmış beni duymaya çalışıyordu. Uygun bir konum elde edince oku kalbine attım. Canavar dizlerinin üstüne çöktü ve tam rahatlamıştım ki tekrardan bana doğru taş attı. Bu sefer boş anıma denk gelmişti ve taşı karnıma yedim. Canavar taşı attıktan sonra ölmüştü. Bense karnımın acısından yere düşmüştüm. Aptal yaratık. Ağzımı bozmak istemiyorum ama gel de bozma. Kendimi hemen topladım çünkü her an insanlardan biri bu aptal canavarı görebilirdi. Chris’i aradım ve işin tamam olduğunu söyledim. Gerisini onlar halledeceklerdi.
Evime doğru yola çıktım. Saat ona geliyordu. Arabayı garaja çektim ve eve girdim. Üstümü değiştirip aynanın karşısına geçtim. Karnımı açtım. Morarmıştı ,hemen bir ilaç alıp moraran yerlere sürdüm. Üstümü değiştirip yatağıma uzandım. Yarın okul vardı, ne harika bir moral kaynağı. Yaşasın(!)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monster Hunter
Fantasy"Zamanım tükeniyor. Peşimdeki adam çok hızlı, Tanrım yardım et!" Amy sıradan bir şekilde hayatını yaşarken bir anda olaylar tersine döner. Tanıştığı insanlar, yaşadığı çevre, ailesi ve geçmişi. Bir anda hepsi değişir ve Amy gerçeklerle baş başa kalı...