Şafak

141 15 2
                                    

Mektubun gelmesinin üzerinden tam olarak bir ay geçti. Bu bir ay içerisinde sürekli olarak Isaac ile antrenman yaptık, bunun dışında Katherina konsey ile birlikte savaşın olacağı yeri tespit etti. Savaş için Tılsım ülkesine gidilecekti. Silahları valizin içine yerleştirip salona gittim.

"Selam!" Gelen sesle irkilip sesin geldiği yere döndüm. Andrew tam karşımda duruyordu.

"Andrew!" elimdeki valizi bırakıp koştum ve Andrew'e sarıldım. Gittiğinden bu yana hiç konuşamamıştık.

"Anlaşılan birileri beni çok özlemiş. "dedi ve saçlarımı okşadı.

"Nerelerdeydin? Seni çok merak ettik. "dedim ve bıraktığım valizi tekrardan elime aldım.

"Nerede olduğum mühim değil artık buradayım. "dedi. Gülümseyip valizi dışarı çıkardım. Isaac arabaya eşyaları yerleştiriyordu. Valizi ona verip arabaya yaslandım.

"Yolculuk ne kadar sürer?" dedim.

"Bilmiyorum. "dedi ve sarılıp beni anlımdan öptü.

"Artık gitme vakti geldi. "dedi Katherina arkadan. Dönüp onlara baktım.

"Andrew gelmiyor mu?" dedim çünkü kapıya yaslanmış bizi izliyordu. Katherina sorumu cevapladı.

"Sonradan bize katılacak. "dedi ve sürücü koltuğuna oturdu. Andrew'in yanına gidip sıkıca sarıldım.

"Kendine dikkat et." dedim. Tamam anlamında başını salladı. Onun yanından ayrılıp arka koltuğa, Isaac'in yanına oturdum. Son kez Andrew'e el salladıktan sonra yola koyulduk.

Yaklaşık üç saat sonra tılsım ülkesine gelmiştik. Burası aynı bizim ülkemiz gibiydi. Her şey normaldi, evler, arabalar, insanlar. Hiçbir fark yok gibi gözüküyordu. Katherina bir evin önüne gelince arabayı park etti. Burası üç katlı kocaman bir köşktü. Arabadan inince Katherina bize bilgi vermeye başladı.

"Yarına kadar burada kalacağız. Bize yardım edecek insanlar içerideler. "dedi ve önden yürümeye başladı. Isaac ile onu takip ettik ve evin içine girdik. Herkes salonda oturmuş bizim gelmemizi bekliyorlardı. Katherina konuşma yapmak için odada ilerlerken gelenleri incelemeye başladım. Konseydeki herkes buradaydı, onların dışında Isaac ile birlikte ormanda karşılaştığımız avcı grubu da gelmişti.

Katherina salona dönüp konuşmaya başladı.

"Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Bilmenizi isterim ki yardımlarınız karşılıksız kalmayacaktır. Şu anda toplamda yüz kişiyiz. Yarın bir grup destek daha bize katılacak. Savaşa kadar burada konaklayacağız. Sorusu olan var mı?" dedi ve salondaki insanların yüzlerine tek tek baktı. Bu sırada yanımda duran kısa boylu, hafif kilolu bir adam elini kaldırdı.

"Peki savaş ne zaman?" diye sordu. Tam benim aklımdan geçen soruyu sormuştu. Katherina adama dönüp,

"Şafakta yola çıkıyoruz. "dedi. Nasıl yani bu kadar erken miydi? Ben en azından bir iki gün daha vardır diye düşünüyorken savaş bu kadar dibimizde miydi?

Toplantı bitip herkes yemek yemeye koyulunca bahçeye çıktım. Güneş hala tepede insanları ve yeryüzünü ısıtıyordu. Elimle gözlerime gelen güneş ışığını bloke edip gökyüzüne bakmaya devam ettim.

Normal insanlar için hayat güzel olmalıydı. Bizim gibi problemleri yoktu sadece sıradan hayatlarını devam ettiriyorlardı. Kimiler öğretmenlerine kızıyor, kimileri sivilcelerinden şikayetçi ve bunun gibi türlü türlü basit sorunlar. Acaba bir bilselerdi bu evrende yalnız olmadığımızı, bu yeryüzünde bizimle beraber yaşayan milyonlarca yaratık olduğunu o zamanda en ufak bir sorunda böyle yakınırlar mıydı? Bence hayır. Şu anda normal bir hayata kavuşmak için birçok şeyi feda edebilirdim ancak benim hayatım artık böyleydi. Her gün yeni sürprizler ve bilgilerle karşılaşıyordum. Bazıları güzel bazıları da çoğu zamanda kötü oluyorlardı ama şu anda sahip olduğum sevdiklerim sayesinde kötü anlarda bile mutlu olunabilecek ufacık zamanlar bulabiliyordum.

Monster HunterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin