Kaderimize doğru yürüyorduk. Elimizdeki silahları sanki bizi onca tehlikeden koruyabilecekmiş gibi sımsıkı tutuyorduk.
Sabah toplanıp savaşın olacağı alana doğru yola çıkmıştık ve şu anda oradaydık. Orman gibi bir alandı burası. Büyüklü küçüklü ağaçlar etrafımızı çevrelemişti ve ortada boş bir alan vardı. Çarpışmanın olacağı yer burasıydı. Karşı tarafımızda ağaçların arkasında küçük ama uzun, kale gibi bir yapı yükseliyordu. Saklanmak için çok uygun bir yerdi. Orta alana biraz daha yaklaşıp yerlerimizi aldık. Katherina beni arkalara koymak istemişti ama itiraz edip en ön sıraya geçmiştim. Bu kanlı oyunun hemen bitmesini istiyordum.
Sessizce etrafımızı izledik. Çok süre geçmeden karşı ordu uzaktan belirmeye başladı. Ön safhalarda normal insanlar yer alırken arka safhalarda yaratıklar yer alıyordu. Katherina’ya yaklaştım.
“Onları nasıl yeneceğiz?” diye sordum. Bizden on kat daha güçlü yaratıklar varken biz yani toplamda yüz kişi nasıl yenebilirdik ki onları?
“Cesaretimizle.” dedi Katherina soğukkanlılıkla ve kılıcını eline aldı. Isaac’in yanına geçip yayımı gerdim.
“Sakın ölme.” dedi ve silahını eline aldı.
“Sende.” dedim ve düşmanı incelemeye başladım. Güçlülerdi hem de çok ama başarabileceğimize emindim. Son kez arkamızdaki orduya baktım ve savaş alanına doğru ilerlemeye başladık. Her bir adımda daha da fazla yaklaşıyorduk ölüme.
Gözlerim karşıda ki orduda bu işin başı olan haini aradı ama bulamadım. Kalede saklandığı açık bir şekilde ortadaydı. Korkak bir tavuk misali saklanmıştı bizden.
Planımı o an kafama oturtturdum. Kaleye ulaşmam gerekiyordu ve bunu içinde herkesi arkada bırakmam gerekiyordu. Son kez Isaac ve Katherina’ya baktım ve koşmaya başladık. Artık tam karşımızdalardı. Birer birer çatışmaya girdik.
Karşıma çıkan ilk kişi bir insandı. Her ne kadar öldürmek istemesem de onun nefretten dönmüş gözleri karşısında bir şey yapamadım ve kalbine bir ok attım. Ardından kılıçlı iri yarı bir kadın bana saldırdı. Hızla belimdeki kılıcı çıkardım ve kadına karşılık verdim. Hareketleri güçlü ve atikti. Onu geri püskürtmeye çalıştım ama yapamadım. Bu sırada Jimmy yardımıma koştu ve kadının işini bitirdik.
Tüm bunları yaparken kalbim sızlıyordu. Boşuna insanların ölmesini istemiyordum. Bir hırsa uğruna masum hayatların can vermesini istemiyordum ama kimse mantıklı düşünmüyordu. Karşı taraf nefretle bize saldırıyordu ve bizim karşılık vermekten başka çaremiz yoktu.
Olabildiğince kaleye doğru ilerlemeye çalıştım. Her bir adımımda yeni bir yaratıkla çarpışıyordum. Çoğu benden daha güçlüydü ama bizimkilerin sayesinde onları atlatabiliyordum.
Kaleye yaklaşmama çok az kalmıştı. Bir iki adım sonrasında oradaydım ama önümü kocaman bir yaratık kesti. Boyutu benden dört kat daha büyüktü. Derisi gri renkliydi ve gözleri kocamandı. Ağız çevresinde hep gelişi güzel atılmış dikişler bulunuyordu. Korkuyla bir adım geri çekildim. Bizim gibi iki kolu ve iki bacağı vardı ama boyutu anormal büyüklükteydi.
Yayımı gerip eski taktiğimi uyguladım. Gözüne doğru ok fırlattım ama işe yaramadı. Eliyle oku kırıp yere attı. Yeni bir ok almak için elimi arkaya uzattım ama oklarımın hepsi çoktan tükenmişti. Yayımı sırtıma asıp silahımı elime aldım. Birkaç el bacaklarına ateş ettim ama işe yaramadı. Derisi hiçbir şeyi geçirmiyordu. Mermilerim bitince silahı yere fırlattım ve son çare olarak kılıcımı elime aldım. Sırtından tırmanıp belki de gözlerini etkisiz bir hale getirebilirdim ama bu çok tehlikeliydi. Ben daha kafasına ulaşmadan beni fırlatıp atabilirdi. Ben bir çözüm yolu ararken son anda fark ettiğim darbesinden sıyrılmayı başardım. Sırtımda bir el hissedince arkama döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monster Hunter
Fantasia"Zamanım tükeniyor. Peşimdeki adam çok hızlı, Tanrım yardım et!" Amy sıradan bir şekilde hayatını yaşarken bir anda olaylar tersine döner. Tanıştığı insanlar, yaşadığı çevre, ailesi ve geçmişi. Bir anda hepsi değişir ve Amy gerçeklerle baş başa kalı...