RAURA-LOVE STORY 48-SAF NEFRET

109 12 71
                                    

Gecikmiş bir bölümden merhabalar. Ben hikayeyi yazarken Say Something dinledim. Daha önce de koymuştum bu şarkıyı medyaya. Tekrar koymaktan kendimi alamadım.
İyi okumalar!

"Dediğin gibi, görüşeceğiz Ross."
...
Nasıl göründüğümü umursamayıp direk dışarı çıktım. Ne tenimi hissetmemi engelleyen soğuk umrumdaydı ne de insanların bana garip garip bakışları.
Belki bugüne dek canını yakacak bir söz söylemeye bile kıyamadığım, hatta ona layık olmadığımı düşündüğüm insan beni aldatmıştı. Bu nasıl olabilirdi? Bir insan nasıl bu kadar usta bir oyuncu olabilirdi?
Ya ben? Ben nasıl bu kadar saf olabilmiştim? Nasıl onun sözlerine inanabilmiştim? Nasıl onu sevmeye devam etmiştim? Nasıl kandırılmama izin vermiştim? Salağım ben, salak!
Bir süre sonra koşmaya başladım. Bu siniri bir şekilde atmam gerekiyordu. Her sabah okula giderken buluştuğumuz köşeden geçerken içim daha da parçalandı. Her yerde onunla anılarım vardı. Hayatımın herbir köşesinde ona ait kalıntılar yer alıyordu.
Hızla koşmaya devam ettim. Yanlışlıkla çarptığım insanlar arkamdan bir şeyler söyleyip duruyorlardı ama pek umursadığım söylenemezdi. Şu an tek düşündüğüm şey Ross'un canını yakmaktı.
Bahçe kapısını hışımla açıp girdim. Ross beni verandada bekliyordu. Onun o adi yüzünü görünce içime tekrar öfke doldu.
"Laura, ne oldu?" diye sorarak ayağa kalktı. Ben de dört merdiveni tek seferde çıktım ve içimde hiç hissetmediğim kadar enerjiyle Ross'un suratına yumruğumu indirdim.
Beklemediği anda geldiği için bir anda sarsıldı ve yere düştü. O yalancı yüze öfkeyle baktım.
"Seni pislik adi herif! Bana bunu nasıl yapabildin ha! Hayatımda senin kadar yalancı bir insan görmedim!" diye bağırdım. Öfkeyi, nefreti ve hayal kırıklılığını vücudumun her noktasında hissediyordum.
"Laura! Ne yaptım?" dedi şaşkınlıkla karışık üzüntüyle ve hafif morarmış yanağını tutarak yerden kalktı.
"Ne yapmadın ki sen zaten! Ne yapmadın ki!" diye bağırdım ve iki elimi yumruk yapıp omuzlarından ittirircesine vurdum. "Öğrendim tüm pisliğini!"
"Laura! Dur, dinler misin beni... Tanrı Aşkına dur!" diyerek kollarımı tutmaya çalıştı. En sonunda kollarımı tutup sabitledi. O yalancı gözleriyle gözlerime baktı. "Her şeyi açıklayabilirim, bir dinle-"
"Neyini dinleyeceğim? Senin beni nasıl kandırdığını mı dinleyeceğim? Ben yokken neler çevirdiğini mi dinleyeceğim? O kızla dün neler çevirdiğini mi dinleyeceğim?" diye bağırdım yüzüne. Gözleri dolmuştu. Konuşamadı. "Bir de bunlar bilinenler! Kim bilir benim daha tanımadığım kaç kızla beraber oldun! Bir de gelmiş Arnaldo'yla çıkamazsın, diyor! Senin gibi insana lanet olsun ya!" diye devam ettim.
"Laura, gerçekten üzgünüm bak... Terk etme beni... Sorunluyum biliyorsun. Senin yokluğunda deliriyorum..." dedi sesini titrete titrete.
Nefretle baktım o çirkin yüzüne. "Ne sorunlusu ne delisi... Hastasın sen, hasta!"
"Bana ne dersen de! Ben sana aşığım!" dedi. Sonra ağlamaya başladı. Acı çekiyor gibiydi ama bu göz yaşları benim için artık timsah göz yaşlarıydı. Ona bir daha kanamazdım. Ona olan aşkıma yenik düşemezdim. Ben acı çektiysem o da çekecekti.
"Ben var ya... Senden nefret ediyorum! Senden öyle çok nefret ediyorum ki seni öldürebilirim!" diye gürledim.
Daha çok ağlamaya başladı. "Laura lütfen bunu deme... Hayır, benden nefret etme..."
İşaret parmağımı göğsünün ortasına bastırdım. "Bana bak Ross Shor Lynch. Eğer bir daha karşıma çıkarsan, bana selam verirsen ve hatta göz göze bile gelirsek senin hayatını mahvederim." dedim ve arkamı dönüp sertçe bahçe kapısına doğru yürümeye başladım.
"Laura dur, lütfen gitme!" diyerek beni kolumdan tutmaya çalıştı ama elini sertçe ittim.
Bahçe kapısından dışarı çıktım. Belki de bu evden son çıkışım olacaktı.
Arkama bile bakmadan sahilin yolunu tuttum.
...
Ross'un Ağzından

Sözleriyle çoktan hayatımı mahvetmişti.
Kalbimi almışlar da yanan bir ateşin içine atmışlar gibiydi. Vicdanım ağrıyordu. Gözlerimden kanayan yara gibi göz yaşı dökülüyordu. En yakınımdaki bir yeri bile göremiyordum. Her yer bulanıktı.
Laura söyleyince ne kadar adi bir herif olduğumu anladım. Bugüne kadar onu üzmüş ve üzmüştüm. Yaptığım şeyleri her hatırladığımda kalbime bir hançer daha saplanıyordu. Hakediyordum.
Ben pisliğin tekiydim. Yalancı pisliğin tekiydim. Hastanın tekiydim. Dünyada kaç tane kötü şey varsa lanet gibi bende toplanmıştı. Laura'ya yapmadığım şey kalmamıştı ama o beni yine de sevmişti. Beni gerçekten sevmişti ama ben ona ihanet etmiştim. Sözümü dahi tutmamıştım. Küfredilmeye bile değmeyen biriydim.
Şimdi elime geçen tek şey, bu hayatta en çok sevdiğim insanın saf nefretini kazanmış olmaktı.
Zaman durmalıydı. Tam şu anda durmalıydı. Ben bu şekilde yaşayamazdım. Laura'nın benden nefret etmesini kaldıramazdım. Yaptıklarımın vicdanımda yarattığı yükü kaldıramazdım. Ondan uzakta kalmayı kaldıramazdım.
Gözlerimi yumdum. Zamanın durmasını diledim. Zamanın olmamasını istedim.
Açtığımda tabii ki de öyle bir şey olmadı.
Zaman durmuyorsa ben durabilirdim. Kendi zamanımı durdurabilirdim. Her an bunu yapabilirdim.
Bunun da zamanı gelecekti.
...
Laura'nın Ağzından

Deniz havasını içime çektim. Ağlayıp bağırıp çağırdıktan sonra içime bir rahatlama çökmüştü.
Ross'un olmadığı bir hayat hayal etmeye başladım. Arnaldo ile evlenmişim ve bir kız bir erkek çocuğumuz olmuş. Gayet mutluyuz, hayat böyle geçip gidiyor. Hiçbir yerde Ross yok. Bu beni nedense... huzursuz etmişti.
Ross olmadan önce neler düşündüğümü hatırlamaya çalıştım. Yine başaramadım. Cidden onsuz nasıl olacaktı hayat?
Düşünme böyle Laura. Sen ondan nefret ediyorsun.
Gerçekten... nefret ediyor muyum?
Belki evet. Belki biraz. Ama onu hala seviyorum.
İşte aşık olmanın en kötü yanı buydu. Ondan nefret etmek isteseniz bile edemiyorsunuz ki buna sizin karar verememeniz daha kötü. Beyninize unutmasını söylüyorsunuz ama o sürekli aklında. Hala onunla ilgili hayaller kuruyor... Bu da demek oluyor ki beynimi ben yönetmiyorum. Beynim beni yönetiyor. Düşüncelerimi yönetiyor. Bilinçaltımı yönetiyor. Beyin benim ama aynı zamanda da değilim. O zaman kişilik olarak yani ruh dediğimiz olay aslında beynimin bir yansıması mı? Aslında beni kontrol eden beynimin bir hayali miyim sadece? Ben, cidden ben miyim?
Belki de kendimizi bu yüzden kontrol edemiyorduk.
Ya da uyduruyorum. Ne bileyim?
Ama şu an cidden tek istediğim şey Ross'un aklımdan çıkmasıydı. Zihnimi terk etsin istiyordum. Çıksın ve bir daha gelmesin.
Dalgaların ayaklarıma teğet geçişini izledikten sonra yürümeye devam ettim. Saçları aynı Ross gibi olan bir çocuk sörf yapıyordu. Aklıma boğulmak üzere olduğum zaman geldi. O zamanda da Ross beni başka biri yüzünden ekmişti.
Odaklanmamaya çalışarak yürümeye devam ettim. Belki iki yüz metre daha yürüdükten sonra gitmeye kadar verdim. Ross ile buluştuğumuz köşeyi görmek istemediğimden farklı bir yoldan gittim. Bahçe kapısından içeri girdim ve evin kapısının önünde merdivenlerde oturan Arnaldo'yu gördüm. Birden yerinden kalktı ve gelip beni kollarıyla sardı.
"Tanrım... İyi misin?" dedi endişeyle.
Kollarımı ayırmadan yüzüne baktım. Gözlerinin içine. Onun da gözlerinde yalan var mı diye baktım. Varsa bile nereden anlayacaktım?
"İyi değilim ben..." diye mırıldandım. Sesim titremişti.
"Anlatmak istersen dinlerim." dedi ve alnımı öptü. Bir an için kendimi güvende hissettim ama bu davranışlar bana Ross'u hatırlatıyordu.
"Anlatacağım." dedim ve kollarımızı yine ayırmadan merdivenlere oturduk.
Tüm olan biteni anlattım. Şok olmuştu. Öfkelenmişti. Yüzünde gerçek öfkeyi gördüm. Yoksa o da mı yalandı?
"Burada böyle durmamı bekleme benden." dedi. Bir hışımla ayağa kalktı ama onu durdurdum.
"İstemiyorum. Onun yüzünü bir daha görmek istemiyorum." dedim.
Yanıma oturdu yine ve başımı onun göğsüne yasladım. O da kollarını bana sardı. Bir süre böyle durduk.
Bir şey söylemek için derince nefes aldığını hissettim.
"Gidelim buralardan." dedi.
...
Bölümden nefret ettiğinizi biliyorum ama Ross'tan intikam alacağımı söylemiştim daha önceden.
Bir de umarım benden nefret falan etmiyorsunuzdur.
Kötü son mu olsun yoksa iyi mi?
Şahsen benim tercihim kötü son.
Ne kadar da kötü bir yazar.
Yorumlarınızı bekliyorum!

RAURA-LOVE STORY (TÜRKÇE) (MC_smiler)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin