Bölüm 28

281 19 0
                                    

Ahmet
-Nasıl yani? Bu sizin ikinizin şarkısı mıydı? Ama ikiniz birlikteyken de sen dinliyordun bunu?
- Ben dinlemiyorduk demiyorum ki! Birlikteyken en çok bunu dinler ve hayal kurardık zaten. Saçma gelecek sana belki ama sevgilisinin canına kıyıp gitmesinden sonra acısını anlattığı bir şarkı bizi anlatamaz mı ? Baştan kabullenmiştik gelecekte birlikte olamayacağımızı  sessizce. Hiç bir zaman aramızda gelecekte ayrılmak zorunda kalacağız cümlesi geçmedi ama yüreklerimiz hissetmişti işte. En mutlu olduğumuz anlarda bile bunu dinlememizin sebebidir belki de. Bunu ben bile yakın zamanda idrak edebildiğimi farkettim. Sana tamamen saçma gelse de durum bu.
- Anlamadığım şey şu: Her yönden birbirinizi tamamamlıyormuş gibi görünüyordunuz. Sen esmer o sarışın. O hareketli sen sakin, aynı semtte oturmanız, hatta aranızda sadece bir kaç bina varmış. Neden gelecekte ayrılmak zorunda kalacağınızı hissediyordunuz ki?
- Evet aynı yerde oturmamız ilginçti aslında. Ama onun ailesi maddi açıdan daha iyiydi. Oturduğumuz semte gelme sebepleri abisinin yanlış arkadaşlıklardan uzaklaşıp; sakin bir muhitte yaşamayı istemesi. Bir nevi hareketli yaşamdan kaçış. Babası profesördü ve inanılmaz iyi biriydi. Belki de ailesinde en çok anneanesini ve babasını sevmiştim.
- Ama annesinin okula gelip seni çok sevdiğini sürekli canım kızım dediğini  ben bizzat işittim.
-Kulaklarında bir problem yok. Duymuşsun. Engin'in yanında annesi hep bana yakin davranırdı zaten. Engin yanımızda olmadığında sürekli bana nasıl oğlunu kendime aşık ettiğimi, benim gibi biri ile sevgili olduğuna inanamadığını söyler dururdu. Başlarda beni sevdiği için söylediğini düşünsemde, kız öğrencilerinden dikkat çeken alımlı kızları benim Engin'in ailesi ile yediğim yemeklere çağırır, Engin'in dikkatini çekmeye çalışırdı. Beni de oğlunun  sevgilisi olarak değil; komşu kızı olarak tanıtırdı. Farkettiğimde bunu Engin ile paylaşamadım başlarda. Annesi ile arasının benim yüzümden bozulmasını istemedim.  Ama Engin de farketti zamanla Annesinin çabasını.
- Farketti de ne oldu?
- Ne olursa olsun benden vazgeçmeyeceğini, annesinin bu taktiği abisinde de denediğini, oğullarını kendi istediği kişilerle birarada tutma çabasının cok öncelere dayandığını, benim sadece sabırlı davranmam gerektiğini, zamanla annesinin beni  kabulleneceğini söyledi.
-Geçti mi peki?
-Geçmedi beni aşağılamaları bir türlü. Her an ağzımdan yanlış bir şeyler çıkacak korkusu ile sessiz kalıyordum. Ailem ile de tanışmıştı zaten annesi. Annem ile gayet iyi anlaşıyor ama beni sevmekten ziyade yakınında tutup; bezdirmeye çalışıyordu. Anlıyacağın daha evlenmeden kaynana kahrı çekmeye başlamıştım.
-Seni neden layık görmüyordu ki oğluna? Okuldaki tüm erkekler senin peşinden koşarken neydi Engin'in annesinin seni bu kadar hırpalaması?
-Beğenmiyordu beni. Güzel bulmuyor bunu dile getirmekte hiç sakınca görmüyordu. Hatta oğluma büyü yaptığıni düşünüyorum, peşinde pervane oluyor, sen ne istersen yapıyor; hiç de tipi olmamana rağmen bile diyordu. Şimdi anlıyorum annesini yaşım 35 olunca. Ama 15 yaşında iken olmuyordu işte. Oğlu onun kıymetlisi elbette. Hiç bir kız tam olarak ona layık olamıyordu. Paylaşmak istemiyordu oğlunu kimse ile. Ama anlayışlı anne rolünü de yapmak zorundaydı ki; benimle görüşmek de bunların arasındaydı; ne kadar zoraki olsa da. Oğlu ile ilgili her detaya hakim olmak istiyordu işte.
-Engin bunlara nasıl göz yumuyordu ki? Biz de ne güzel aileler samimi olmuş; kesin üniversitede bunları evlendirirler diyorduk.
-Engin'in yanında bana samimi davranıyordu. Bu bile benim karşı karşıya olduğum savaşın nasıl zor olduğunu gösteriyordu zaten. Ben şikayet edersem kötü huylu kız olacaktım; annesi ise melek zaten. Hep susmak zorunda kaldım.
    Şimdi anlatınca ne kaynana düşmanıymış bu Begüm diyeceksin ama öyle değil işte. İki farklı rolü üstlenmek zorunda kalıyordum işte. Deliler gibi aşık olduğum adamı annesi ile aramda bırakmak istemiyor ama gereksiz konularda kıskançlık krizleri geçiriyordum. Bu da beni huysuzlaştırıyordu işte.
- Okul bitince sen kazandın o ilk sene kazanamadı üniversiteyi.  Bu muydu probleminiz ayrılırken?
- Ben hiç ayrılmadım ki Engin'den. Ayrılamadım ki... Biliyorsun İstanbul'da okudum üniversiteyi. Giderken bir yanım eksikti tabi. Engin kalmış ben gitmiştim; diğer yarımı da  bu şehirde bırakarak. O yurt dışına gidinceye kadar dil kursuna gitti. Her gün telefonla konuşuyorduk. Tabi annesi telefon görüşmelerimize kısıtlama getirdi önce, sonra yakın arkadaşının kızını da aynı kursa yazdırdı Engin'le vakit geçirsinler diye.
Ben giderken zaten Engin'in bende koparılacağını biliyordum ama o bilmiyordu.  Bu kadar çabuk olmaz herhalde diyordum. En çok da ben ondan gelecek en ufak bir mesaj ya da arama gelecek derken, o emanet kızla geziyordu. Aklınca ağabeylik yapıyordu ona. Ama ben yavaş yavaş ellerimden kaydığını görüyor hiç bir şey yapamayıp, kendimi yiyordum sadece. Gelmemeliydim bu şehre onu yanlız bırakmamalıydım diye kendimi günlerce suçladım elbette. Ben ondan gitmemiştim ki, gelecekte Engin ile iyi bir hayatımız olsun, ona layık olayım diye okumaya gitmiştim. Giderken ne onu yaralamıştım ne de en ufak kırıcı bir söz söylemiştim. Olmadı işte...
  Beni şu anda evli olduğu emanet kız ile aldattı hem de gözümün içine baka baka. Sadece o da değildi aldattığı yurt dışında da devam etti. En acısı da bunları bana çok rahat bir şekilde söylemesi idi. Utanmadan; çekinmeden. Aklınca sen gittin ben de bunun acısını çıkartırım demeye getiriyordu. Çıkarttı acısını hem de yıllarca içimde dinmeyen bir sızı bırakarak....

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin