İçeride beni nasıl bir şeyin beklediğimi bilmiyordum ama takım elbisesi içinde kemik gözlüklü, katı bir kadın hayal ediyordum ama yine yanılmıştım. Karşımda gencecik bir kadın vardı. Taş çatlasın 22 yaşındaydı.
Üzerinde yırtık kot pantolon, incecik belini belli eden düz siyah renkli bir büstiyer, ayağında burnu ve bileği kemerli siyah kısa topuklu ayakkabı vardı. Altın sarısı dolgun saçları su dalgası modelinde omuzlarından aşağı dökülüyordu.Onu bu odanın dışında görseydim müdire olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Al al yanakları, boncuk gibi koyu kırmızımsı gözleri, küçük, kavisli bir burnu ve açık buğday ten rengi vardı.
Müdire böyle olduğu halde Marcus'un neden böyle diye düşündüm bir anlığına. Belkide tarzı budur ve gerçekten sıkıcıdır dedim kendi kendime.
"Hoşgeldin Dilhun" dediğinde bir anda düşüncelerden çıkıp kendime geldim. '''Uçtun ya''' dedi gülümseyerek.
-Ah şey kusura bakmayın bir an dalmışım da. Yani heyecanlıyım.
"Önemli değil" dedi. Eliyle önündeki koltukları işaret ederek . ''Gel otur''
Yavaş adımlarla koltuğa oturdum. Heyecandan kalbim güm güm atıyordu. Ateş basmıştı.
"Bu kadar heyecanlı olma Dilhun. Kalp atışlarını kapının arkasından duyabiliyordum." diyip, göz kırptı.
Eyvah ! diye düşündüm. Konuştuklarımızı duymuştu. Yinede bu konu üzerinde durmadan devam etti:
-Hiç bir şey beklediğin gibi değil, değil mi?
"Aslında Marcus beklediğim gibiydi." dedim. Belkide bu çevreden gördüğüm ilk kişi o olduğu için buradaki herkesi bu şekilde hayal etmiştim.
Gülümsedi. "Okulumuza hoş geldin Dilhun . Senden büyük şeyler bekliyoruz. (evet bu çok açıktı zaten) Bilmen gerek bazı şeyler var.
Bunu dediğinde geldiğimden beri hiç doğrudan bakmadığım gözlerinin içine baktım.
"Efsaneler biliyorsun..." dedi.
ve ona diktiğim gözlerimi ondan kaçırıp yerdeki halıyı incelemeye başladım.Müzeden alınıp getirilmiş gibiydi. El dokumasıydı, daha önce hiç görmediğim motifler işlenmişti ve beni bu arada tekrar bir ateş basmıştı.
-Kim olduğunu biliyor musun?
-Tam olarak değil. Kimse bana net bir şey anlatmadı.
-Evet. Bunu ben istedim onlardan. Benden duymalısın diye düşündüm.
Çok kısa süren bir sessizlik oldu. Bu sessizlik ölüm sessizliği gibiydi ve bana bir ömür gibi gelmişti. Tüm bedenim ateş içinde cayır cayır yanıyormuş gibi hissediyordum. Soluk alıp verişim bile düzensizleşmişti. Göğsüm daralıyordu.
Kısa süren sessizlikten sonra devam etti.
-Bir yazıt bulundu. Yaşanan o malum olaydan çok daha önce. Hatta tarihin kendisinden bile önce. Kadere inanmam ancak bazı kişiler istisnadır. Kim tarafından yazıldı, neden yazıldı bilinmiyor. Yüzyıllar boyunca bu yazıttaki kızın kim olduğu arandı, araştırıldı. Buna ömrünü adayan kişiler bile oldu. Bu arayış yüzyıllar boyunca sürüp gitti ve bu yüzyıllar içinde bu yazıt efsaneleşti. Bu yazıt, efsaneleştikten sonra inandırıcılığını yitirmeye başlamış ve tam unutulmaya yüz tutmuştu ki sen dünyaya geldin. Senin doğumun, efsanenin ilk maddesiydi. Senin doğumun, her tür için çok büyük bir sorundu çünkü sen kimin tarafındaysan o taraf sonsuz güce erişebilecekti. Gücünün sınırları yok Dilhun. Ölemezsin, öldürülemezsin. Ancak asıl sorun senin hangi tarafta olacağındı. Bu yüzden ilk savaş senin için açılacaktı. Seni kendi tarafına çekmek için hayal gücünün erişemeyeceği şeyleri yapacaklardı. Sonra yazıtların, bugüne kadar dilimize çevrilemeyen bir maddesi bir cadı tarafından çevrildi. Bu yazıyı çeviren kişi Yüce Cadı'ydı. Ailenin ölümüne sebep olan cadı. Bir cadı, sen daha senin bebekken ölmeni isteyen bir cadı seni öldürmeye çalışırken çok büyük bir olay gerçekleşecekti. Çok güçlü ve çok önemli bir cadının bir parçası sana ve seninde bir parçan ona hapsolacaktı. Bu olay, Yüce Cadı yazıtları çevirdikten bir hafta kadar sonra yaşanmıştı. Yüce Cadı'nın senin içine hapsolması, cadılar ve melezler arasındaki yüzyıllardır süren savaşı iyice korladı. Yüce Cadı'ları olmadan asla kazanamazlardı ve seni öldüremezlerdi çünkü onların yüceler yücesinin bir parçası senin içindeydi. Senin ölümün, kendi atalarının ölümüydü. Bu yüzden senden her geçen gün daha çok nefret etmeye başladılar. İlk savaş bittiğinde, ikinci savaşı sen başlatacaktın. Burada yolun ikiye ayrılıyor Dilhun. İlk savaştan sonra ya öfken ve nefretin seni yiyip bitirerek karanlık bir tarafa sürükleyecek ve herkesin ölmesine neden olacaksın, ya da hepimizi kurtaracaksın. Yani ya içindeki o parça seni bütünüyle sarıp sarmalayıp yutacak ya da benliğine özgürlüğüne kavuşacaksın. Her iki yolda efsane Yüce Cadı'nın ölmesiyle sonlanıyor. Ya Geri kalan herkesi kurtarmak için Yüce Cadı'yı öldüreceksin ya da herkesi... İlk savaş çoktan yaşandı bile. Sen daha henüz bebekken yaşandı. Aile dostların öldü... Ve gördüğümüz gibi tarafını seçtin. Sen buradasın. Şimdiyse cadılar tekrar toplanmaya başladılar çünkü artık tüm güçlerini kullanabileceğin olgunluk çağına eriştin. Seni elimizden geri almak istiyorlar kendi atalarını kurtarmak için. Seni bizden alıp, senin karanlığı tercih etmeni istiyorlar. Senin güçlerini Yüce Cadı ile birleştirip bize karşı silah olarak kullanmak istiyorlar. Burada gördüğün ve dünyanın geri kalanında görmediğin herkesi öldürebilmek için. Dünyanın geri kalanında yalnızca insanlar ve cadılar kalana kadar durmayacaklar. Savaş yaklaşıyor Dilhun ve her şey senin ellerinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ AKADEMİSİ -DİLHUN'UN EFSANESİ
ChickLitGençtim yani toydum. Başka hiçbir seçeneğim yoktu. Daha doğrusu başka hiçbir seçenek bırakmamışlardı. Kandırılmış mıydım ? Belki de. Yinede günden güne alevleniyordu intikam ateşi. Kim bilir belki de küllere dönüşecektir bu ateş. Fırtına öncesi sess...