İçeri soğuk bir rüzgar esmeye başlamıştı. Camlar açılmış olmalıydı. Üşüyüp battaniyemi iyice boynuma çektim. Rüzgar gittikçe sertleşmeye başlamıştı. Kalkıp pencereleri kapattım. Güneş gökyüzünü masmavi aydınlatıyordu. Neden gün vakti uyuyorum diye sorgulasamda kendime uyku sersemliğiyle sonradan aklıma geldi. Artık ben melezlerin ve diğer türlerin olduğu bir okulda okuyordum ve eğitimler geceleri veriliyordu. Pencereleri kapatıp arkamı döndüğümde aynalı masanın önünde oturan yirmili yaşlarda bir kadın gördüm. Yansımasını aynadan görebiliyordum. Kireç gibiydi teni. Zayıflıktan elmacık kemikleri çıkmış, yanakları içine göçmüştü. Gözlerini yere eğmişti. Ona baktığımı hissetmiş olmalı ki gözlerini kaldırdı. Yansımamdan, gözlerini gözlerime dikti. Kısa, meydan okuyu bir bakış attıktan sonra Bana dönerek ve ayağa kalktı. Çimen yeşili gözlerini, gözlerime sabitledi.
-Büyümüşsün Dilhun. Kocaman bir kız olmuşsun.
Ağır adımlarla yanıma yaklaşmaya başladı.Üstündeki kıyafetler çok eski yıpranmış görünüyordu. Sanki yıllardır bir mezarda sıkışıp kalmış ve ardından oradan çıkıp ilk iş olarak buraya gelmiş gibiydi.Yanıma yaklaştı ve tam önümde durdu. Bir zamanlar çok güzel bir kadın olduğu anlaşılıyordu fakat şimdi çürümüş göz altlarıyla birlikte ölü gibi görünüyor, ölü gibi kokuyordu.
Buz gibi elini tersiyle yanağımda gezdirdi. Gırtlağından zar zor çıktığı anlaşılan ve bu yüzden de çatallaşan, kısık sesiyle "Seni canlı gözlerimle en son gördüğümde küçücük bir bebektin."
Diksiyonu o kadar düzgündü ki bir zamanlar asil biri olduğunun izlerini sesinde dahi taşıyordu.
Ben ise olduğum yere çivilenmiştim. Yüzü,sesi, dokunuşu, yürüyüşü, bakışları... Bir yerlerden tanıdık geliyor ancak çıkaramıyordum. Zihnimin çok derinlerine itilmiş bir hatıra gibiydi.
"Henüz korkamana gerek yok," dedi. Çevremde bir tur attı. "Zamanı geldiğinde korkmalısın."
"Sende kimsin?" dedim, titreyen sesimle. Kalbim, göğsümden fırlayacakmış gibi atıyordu.
Yüzünde bir kendini beğenmiş insanların, övülmediği zaman oluşan bir ifade belirdi.
-Açıkçası beni tanıyor olmanı umut ediyordum Dilhun. Ben Yüce Cadıyım."-Senin bir taşın içinde hapsolduğunu sanıyordum
-Bir taşın içindeyim zaten ama aynı zamanda seninde içindeyim. Her anındayım. Senin zihnin, benim zihnim. Hayatın boyunca seni izledim. İlk aşkında, ilk öpüşmende, kavgalarında, terk edilmelerinde, iyiliklerinde, kötülüklerinde...Hep oradaydım. Nasıl düşünürsün, nasıl hareket edersin, neleri seversin, neleri sevmezsin, en güçlü yanların, en zayıf yanların... Hepsini biliyorum. Seni senden çok daha iyi tanıyorum.
Ve o hatıra bir anda geliverdi gözümün önüne. "Sen, benim rüyalarımdaki kadınsın!" dedim, şaşkınlıkla.
"Evet."
Şaşkınlıktan çenem düşmüştü. Ömrüm boyunca rüyalarımda bana yapmam gereken şeyleri fısıldayan kadın, nasıl olur da asıl düşmanım olurdu.
"Ama sen bana yardım ediyordun.?"
"Bende bir anneydim Dilhun" dedi. Ellerini, sırtında bağlamış, çevremde dönüp duruyordu. "Küçük kızların kalpleri çok kırılgandır...Artık küçük bir kız değilsin," dedi. Tam karşıma geçip, durdu. Çatılmış kaşlarının altından, göz bebeklerimin içlerine baktı. "Ve bende artık bir anne değilim." dedi ve bana pençeyi andıran uzun, kirli tırnaklı ellerini göğsüme uzattı. Bluzumu yakasından tutup sertçe çekti. Bluz yırtılırken, çevik bir hamleyle bluzu üzerimden çekip çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ AKADEMİSİ -DİLHUN'UN EFSANESİ
ChickLitGençtim yani toydum. Başka hiçbir seçeneğim yoktu. Daha doğrusu başka hiçbir seçenek bırakmamışlardı. Kandırılmış mıydım ? Belki de. Yinede günden güne alevleniyordu intikam ateşi. Kim bilir belki de küllere dönüşecektir bu ateş. Fırtına öncesi sess...