Uçaktan koşarak indim burayı o kadar çok özlemiştim ki. Saat 08:30'du.
Ayaklarım yere basar basmaz İstanbul'un tozlu havasını içime çektim. Bu kirli havayı bile özlemiştim.
Havaalanından çıkar çıkmaz bir araba kiralayıp otele yerleştik. İstanbul'a geldiğimizi en belli eden şey trafiğiydi. Saat 12.30'da otele anca yerleşebilmiş, sonrada iki saat dinlenmiştik.
Arkadaşlarımla buluşmak istiyordum. Ciddiyetten önce biraz özlem gidermeye ihtiyacım vardı. Marcus bundan taraf olmasada onu dinlemedim. Meftun'u da koluma takıp kendimi dışarı attım.
Sosyal medya üzerinden bir kaç arkadaşımın nerede olduğunu bulmuştum. Bu kişiler üniversite nedeniyle farklı illere dağılmışlardı ancak şansıma evlerine dönmüşler ve bugün bir buluşma ayarlamışlardı.
"Milyonda bir ihtimal Dilhun. Nasıl denk geldi hiç anlamadım" dedi Meftun. Üsküdar sahilde yürürken.
"Bende şaşırdım. İlk kez şansım yaver gitti."
"Sus sus. Açma şom ağzını."
Kahkaha attım. Kız kulesinin önüne gelmiştik.
"Ne kadar da güzel" dedi Meftun, hayran hayran bakarken.
"Sil o salyalarını. Bizimkileri kaçıracağız. Ben sana gezdireceğim İstanbul'u, özlemini gidereceğim merak etme"
Kız kulesinin hemen arkasında, cadde üzerinde sıralanmış cafelerden bizimkilerin olduğu kafeye girdik.
Arkadaslarım büyükçe bir masada oturuyor, sohbet muhabbetlerini ediyorlardı. İçlerinden birisi ben onlara doğru yürürken beni gördü. Tanıyamayıp başını çevirdi ama başı anında tekrar bana dönünce çenesi düştü ve yanındakini dirsekleyip masaya doğru bir şeyler söyledi. Bununla birlikte masadaki tüm kafalar bana dönmüştü.
Onları kucaklayacakmış gibi kollarımı iki yana açarak, sırıttım. "Assolistiniz geldi"
Her biri ayaklanıp, beni neşeyle, kahkahalarla, sarılmalarla karşıladıktan sonra onlara Meftun'u da takdim ettim.
Çaylarımızı yudumlarken. "Kızım şansına bak yaa. Plan yapmaya çalışsak böyle denk getiremeyiz." dedi Zehra.
"Bende anlamadım ki. Dedim gelmişken görmeden gitmez olmaz. Sosyal medyadan bir bakayım neredeler, ne yapıyorlar, ayarlayayım şunları. Bir baktım zaten buluşmuşsunuz."
"Aman neyse kızım bırak şimdi sen bunları da İngiltereden haber ver. Nasıl kız oralar güzel mi?" dedi Şeyma.
"Aman gezemedim ki be. Zaten daha ne kadardır ordayım, okulun yurdunda kalıyorum."
"Ay bende kyk yurdunda kalıyorum. Hapishane koğuşu gibi." Dedi Zehra.
Kahkaha attım.
"E sizinki öyle değildir tabi Dilhun hanım."
"Yani şimdi hava atmak gibi olmasın ama değil. İki kişilik odada kalıyorum. Her odada banyo var, wifi var. Mobilyalar yeni, giriş çıkış saatin yok. He mutfağı ortak ama buzdolabını okul dolduruyor. Size yemin ederim on beş çeşit salam, on beş çeşit peynir var. Jambonu manbonu, pastırması, mısır gevreğinin çikolatasından yulaflısına kadar daha bir dünya garip şey var. Avakado falan var. İçinde yumurta kırıyorlarmış falan. Antin kuntin şeyler ama ya."
"Ay yesinler antin kuntinini. Ben olsam her şeyden yerdim." Dedi Şeyma.
"Kesin orda domuz etide vardır. Yeme kız, dikkat et he." Dedi Yağmur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ AKADEMİSİ -DİLHUN'UN EFSANESİ
Literatura KobiecaGençtim yani toydum. Başka hiçbir seçeneğim yoktu. Daha doğrusu başka hiçbir seçenek bırakmamışlardı. Kandırılmış mıydım ? Belki de. Yinede günden güne alevleniyordu intikam ateşi. Kim bilir belki de küllere dönüşecektir bu ateş. Fırtına öncesi sess...