Alaska karanlıkların içinden firlayip çıkar gibi geldi zihnimim icine. Konuşmasına fırsat vermeden "İzle" dedim kafamın içindekileri.
-Dilhun
-He
-Bunlar gerçek mi?
Şaşınlığı çok netti.
-Sence?
-Bu harika.
-Harika mı !?
-Bunu beklemiyordum doğrusu.
-Sen bir cadısın. Gücünün sınırlarını bilmen gerekir. Senin için iyi olmuş.
-Bu ne şimdi iyi polis, kötü polis falan mı oynuyoruz ?
-Biliyor musun aslında aynı takımda olabiliriz. Gerçekten olabiliriz...
-Bu asla olmayacak Alaska sen bir katilsin. Sen ailemi mahvettin, sen onların katilisin, sen hayatımı mahvettin. Bugün senin yüzünden katil oldum !
-Peki bana bir kez olsun sordun mu? Zihnime girdiğini bilmiyor muyum sanıyorsun ? Orada çok daha fazlasını gördün değil mi ? Sana anlatılmayan bir şeyler olduğunu sezdin...
-Bilmiyorum !
-Dilhun, bir şeyler hisettin orada ! Biliyorum. İnkar etme...
-Bilmiyorum... Emin değilim... Belkide pişmanlığındır ama son pişmanlık fayda etmez...
-Hayır Dilhun. Bu olmadığını biliyorsun. İçgüdülerini dinlemiyorsun. Az önce savaş alanındayken de dinlemediğin gibi...
-Göster o zaman bana Alaska !
-Ben seni kendi kızımmışsın gibi sevmiştim Dilhun. O yüzden istedim seni, o yüzden oldu tüm bunlar. Artemis sana yalan söylüyor. Evet senin peşine düşeceklerdi ama peşine düşenler ben değildim, bizler değildik. Biz seni koruyacaktık. Senin tüm bunlardan uzak, uzun, normal bir hayat yaşamanı sağlayacaktık... Ama annen...
Sustu.
-Ne olmuş anneme !? Bugün de o aşağılık cadı annemin lafını etti. Tıpkı annen gibisin dedi bana.
-Eğer annen ve arkadaşları olmasaydı. İşimize burunlarını sokmasalardı, güven içinde büyüyecektin ve asla bir silah olmayacaktın.
-Benim hakkımda siz neden karar alıyordunuz ki ? Siz kimdiniz ? Annem neden burnunu sokmasın ? Annem sonuçta.
-Annenin bunları istememesinin sebebi kibriydi. Kibri, egosu ve kıskançlığıydı. Senin peşine düşeceklerini biliyordu ancak o kadar kibirliydi ki, seni tek koruyanın kendisi olabileceğini düşünüyordu. Üstelik buna gücünün yetmeyeceğini bilmesine rağmen. Hayır aslında bunlar yüzünden de olmadı. Tamamen kıskançlığı yüzünden oldu tüm bunlar. Seni hiç düşünmeden, sadece kendini düşündü...
-Neyi kıskanmış olabilir bu kadar?
-Babanla birbirimize aşıktık biz Dilhum. Bende bu okulun öğrencisiydim bir zamanlar. Baban ve ben sevgiliydik. Her şey mükemmeldi. Mutluydum, mutluyduk... Sonra bir gün senin annen çıkıp geldi. Babana aşık oldu. Benim sevgilime... Çok hırslıydı annen. Her istediğini elde ederdi. Ne olursa olsun, ne yapması gerekirse gereksin... Elimden aldı onu. Bin bir çeşit entrikayla, büyüyle elimden aldı... Babanla ne kadar çok hayalimiz vardı biliyor musun Dilhun ? Mesela okul bittikten sonra Türkiye'ye taşınacaktık. Bana Türkçe öğretirdi, annen gelmeden önce... Sonra İstanbul'da deniz manzaralı bir ev... Bir aile... Olmadı... Annen yüzünden... Bende bir kadınım Dilhun. Cadı da olsam, yüce de olsam dünyanın herhangi bir yerindeki kadından bir farkım yok. Kaldıramıyor insan bazı şeyleri. Başka bir kadının, her şeyimi elimden çekip almasını kaldıramadım ama babanı o kadar çok seviyordum ki, onun sevdiği hiçbir şeye zarar veremezdim. Onun sevdiği her şeyi sevmeliydim.. Bende onlarla arkadaş olmak istedim... Artemis'in sana anlattığı bir arkadaş grubu vardı ya hani... Benim arkadaş grubumdu o, annen gelene kadar... Ben sadece orada yer almaya devam etmek istedim, sadece hala arkadaşları olmak istedim. Ama annen beni istemedi. Beni babana karşı bir tehdit, tehlike olarak görüyordu. İnsanlar yanımda olmaya devam ederse, kendisini kimse sevmez, herkes beni sever sanıyordu. Elinden gelen her şeyi yaptı. Onun yüzünden, herkes beni dışlıyordu. Sadece yakın arkadaşlarımda değil, neredeyse herkes... Herkesi bana düşman etmişti. Oysa ben ona hiçbir zarar vermedim... Bende çok duygusaldımdır... Bilirsin cadılar, burçlardan çok etkilenirler. Yıldızlardan geldiğimiz için... Hatta burçların insanlar için değilde, bizim için geçerli olduğunu biliyor musun ? Burcuyla uyum sağlayan insanların, atalarının aslında cadı olduğunu ancak yüzyıllar boyunca insanlarla çiftleşmeleri sonucu büyü güçlerini kaybettiklerinden sadece ufak tefek bir kaç özellik taşıdığını... Her neyse... Burcum balık, yükselenim de yengeç olunca duygusal oluyorum ister istemez... O yüzden ne olursa olsun oturup bir köşede, kendime acıyıp, ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum ama bu annene asla yetmedi. Beni okuldan attırana kadar içi rahat etmeyecekti. İğrenerek bakardı yüzüme, sanki kusacakmış gibi... Ne yaptı etti, beni gönderdi... Bense tüm bunlar olurken o kadar yalnız kaldım ki... O kadar çok ağladım ki... Okulda günler geçmezdi... Oda arkadaşım bile bakmazdı yüzüme. Belkide okuldan atıldığım gün annenle tanıştıktan sonraki en iyi günümdü. Babansa bana her zaman nazik olmuştu. Başından sonuna kadar. Annen herkesi kör etmiş ancak bir tek onu kör edememişti. Belki de bu yüzden sürekli nefreti artıyordu bana karşı...
Duyduklarım karşısında öylece kala kalmıştım. Aşık olup, terkedilen ve bunca şey yaşayan bir kadın neye dönüşürdü ki... ?
-Yalan söylemediğini nereden bileceğim?
-Sana gösterebilirim...
"Göster" dedim heyecanla ve endişeyle ve şok içinde...
"Omzundaki lekeye dokun." dedi Alaska.
Omzuma dokundum. Gözlerimin önünde imgeler belirmeye başladı. Bir kaç saniye sonra artık odamda değil, bir evin mutfağındaydım. Bir yerden televizyon sesleri geliyordu. Sesin geldiği yöne doğru gittiğimde bana arkası dönük koltukta sarılarak oturmuş bir çift gördüm. Bunlar anne ve babam olmalıydılar. Yüzlerini öyle merak ediyordum ki. Yanlarından dolaşarak önlerine geçtim sarmaş dolaş genç bir çift bir çift oturuyordu. İlk kez onları kendi gözlerimle görüyordum. Doya doya bakma istedim. İkisi de gencecikti, kaz ayakları henüz yeni yeni çıkıyordu her ikisininde. Annem çok güzeldi, babam ise o kadar yakışıklıydı ki sevilmeyecek gibi değildi.
Sarılmış televizyon izlerlerken bildirim sesi telefonu titretti. Adam telefonuna baktı. Telefonda Alaska'dan mesaj geldiği yazıyordu.
Annem gözlerini devirdi. "Yine mi o salak kadın. Bir türlü vazgeçmedi."
-Evet Alaska.
-Bıktım artık şu kadından. O kadar şey yaptım, kovaladım ama bir türlü gitmedi. Bir türlü anlamak bilmedi zavallı"
Babam, "aynen" diyip annemin kollarının arasından çıkıp, başka bir kapıya yöneldi. Bu kapı terasa açıldı. Demir parmaklıklara dayanıp, bir sigara yaktı. Gözlerini havaya dikip, bıkkınlıkla bir nefes verdi.
Gözlerim, tıpkı onun gözleri gibi.
Sigaranın dumanını verirken aynı anda fısıldadı "Ortaya çık Alaska."
Babamın tam karşısında gencecik ve çok güzel bir kadın beliriverdi. Bu zihnimdeki kadının genç ve güzel haliydi. "Merhaba" dedi, muzipçe gülümseyerek.
Babam, sıkıntılı bir nefes daha alıp, sigarasından bir duman daha alarak. "Canın her istediğinde buraya gelmemelisin Alaska."
"Ama özledim..."
"Bak Alaska. Ben artık evlendim. Benim bir çocuğum var. Biliyorum kötü bir niyetin yok. Biliyorum bana karşı farklı bir amacın yok ancak bunu sürekli yapamazsın anlıyor musun, eşimi biliyorsun, ne kadar kıskanç olduğunu biliyorsun. Kendine eziyet ettirme lütfen..." Su gibi berrak sesle konuşmuş , inci gibi sıralamıştı kelimelerini. Anlayışlı olduğu ses tonundan belli oluyordu.
"Sadece, arkadaş kalacaktık diye, anlaştığımızdan geliyordum. Özür dilerim. Beni ihtiyacın olduğunda arayabilirsin demiştin. Şuan ihtiyacım var" diyip, yüzünü astı Alaska mahcupça
Babam, Alaska'ya yaklaşıp. Nazikçe, Alaska'nın yanağını okşadı. "Yaşamana sebep olduğum her şey için özür dilerim Alaska... Sana değer verdiğimi ve her zaman değer vereceğimi biliyorsun... Ne olur kendini de, beni de üzme bu şekilde. Kendine eziyet etme, kendine bu kadar acı çektirme. Bak o okul yılları çok geride kaldı. Artık yalnız değilsin. Kendi arkadaşların var, bir cadı topluluğun var. Kendi türünden yeni arkadaşların var..."
"Peki Dilhun nasıl?" dedi Alaska, konuyu değiştirerek.
"Büyüyor. Yürümeyi öğrenci biliyor musun? Paytak paytak yürüyor evde"
"Keşke onu görebilseydim."
"Elbet bir gün göreceksin. Sen onun teyzesi sayılırsın hem"
Tam o sırada Alaska'nın arkasından annemin sesi duyuldu.
Terasın kapısında duruyordu. "Aşkım, hayır kurumu musun sen? Zavallılara yardım edip duruyorsun."
Babam gözlerini devirirken, annem babamın yanına geçip, kollarını göğsünde birleştirdi. "Ben sana bir daha buraya gelmeyeceksin demedim mi Alaska?" diye bağırdı, hiddetle. "Bir daha kocamla görüşmeyeceksin, kızımın adını ağzına almayacaksın demedim mi sana?"
Babam araya girip "Yeter bu kadar ! " diye bağırıp öfkeyle ikisinin arasına girdi. Annem onu kenara itip. "Bu son uyarım demiştim" diyip ellerini havaya kaldırıp, parmaklarını Alaska'ya doğru uzatıp, fısıldadı. "Exitium magice molaire un dolara"
Alaska, büyünün etkisiyle, biri onu itmiş gibi, camları parçalayarak balkondan, salona doğru düştü. İkinci büyüyü yapmaya hazırlanan annem, Alaska'nın peşine gitti....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ AKADEMİSİ -DİLHUN'UN EFSANESİ
ChickLitGençtim yani toydum. Başka hiçbir seçeneğim yoktu. Daha doğrusu başka hiçbir seçenek bırakmamışlardı. Kandırılmış mıydım ? Belki de. Yinede günden güne alevleniyordu intikam ateşi. Kim bilir belki de küllere dönüşecektir bu ateş. Fırtına öncesi sess...