Merhabalar. Ben bu hikayeyi 2014 yılında yazmıştım ve o zamanlar hatrı sayılır bir okuyucu kitlem vardı ancak daha sonra yazmayı bıraktım ve hikayeyi tamamen yayımdan kaldırdım. Ben bu hikayeyi 2014 yılında yazdığımda henüz akademiye giden vampirler yoktu ve ya efsaneler ve ya aynı anda vampir-cadı-kurtadam olanlar. İlklerden sayılabilirim yani. Bunu yorumlardan da görebilirsiniz o yüzden şuna benzetilmiş, buna benzetilmiş demeden önce lütfen ilk olarak bu göz önünde bulundurun. Hikayemi düzenleyerek tekradan yayımlayacağım.Bu arada başroldeki iki karekterin ismini değiştirdim. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.
Kaç saattir yolda olduğumu bilmiyordum. Sadece güneş doğarken bu soğukkanlı, hiç konuşmayan şoför Marcus yola çıkmıştık ve şimdi de günün tekrar doğmasına bir kaç saat vardı. Yorulmuştum. Gerçekten çok yorulmuştum. Tek isteğim iki büklüm olduğum araba koltuğundan kalkıp kendimi rahat bir yatağa atmaktı. Şu an böyle bir imkanım olmadığı için Marcus'a sataşmaya karar verdim.
-Marcus benimde senin gibi öfkeli sert kırmızı gözlerim olacak mı? diye sordum can sıkıntımla.
Marcus sustu ve cevap vermedi.
-Peki mavi gözlerim olacak mı? Maviyi de tercih ederim ama kırmızı kesinlikle çok daha meydan okuyucu duruyor.
Marcus kafasını yavaşça çevirip sinsice gülümseyen dudakları ve kıpkırmızı gözleriyle bana baktı.
''Tamam gerçekten meydan okuyucu ve ürkütücüymüş'' dedim cama yapışarak. Sonra Marcus'a biraz daha yaklaştım. Keskin, kemikli yüz hatları, geniş köşeli çenesi, kirli sakalları, sert ve gergin bir yüzü vardı ve kesinlikle çok fazla yakışıklıydı.
Ona yaklaştığımda bakışlarını bana çevirip tehditkar bir bakış attı. Geri çekilmem gerektiğini anlamıştım.
"Ben bir melezim. Cadıyım ve bir vampirim. Gözlerim ne renk olur sence Marcus? Yanardöner mi olur? Belkide sadece insan gözlerim olmalı. Gözlerimin ela olmasını seviyorum. Kırmızı ve mavi yerine bu insan gözlerini tercih ederim çünkü ben bir katil olmak istemiyorum, tanımadığım cadıları öldürmek istemiyorum, bir intikam savaşı istemiyorum!" diye çıkıştım bir anda.
Marcus hiç tepki vermeden araba sürmeye devam ediyordu.
Bir iç çekerek koltuğa yaslandım "Beni buraya savaşmam için getirdiniz, intikam almam için ama hiçbiriniz bana bunu istiyor musun, diye sormadınız. Eğer merak ediyorsan söyleyeyim, hayır ! İstemiyorum !" diye çıkışmaya devam ettim. Canım her sıkıldığında böyle olurdum. Dertlerimi, bir çocuk gibi patır patır trip atarak döküverirdim.
Marcus'a baktım hala tepki vermiyordu. Tekrar iç çekerek "En azından bir tepki versen Marcus." dedim ve hafifçe omzundan dürttüm.
Marcus ona dokunur dokunmaz seni öldürürüm bakışları atarak. "Durumun sadece kendinle ilgili olduğunu sanacak kadar kendini beğenmiş olmana şaşırmıyorum. Durum sadace onların anne, babanı öldürüp seni lanetlemeriyle ilgili değil. Durum onların, seni kullanarak bizim ırkımızı yok etmek istemeleriyle ilgili. Bu durumda tüm söz hakkının senin keyfinde olduğunu mu düşünüyorsun? " dedi.
Haklıydı. Kendimi savunabileceğim pek bir şey bırakmamıştı ortada. "Neden?" diyebildim sadece. "Neden ben lanetlendim , neden ırkımızı yok etmek istiyorlar ? Neden benden, bizden nefret ediyorlar ? "
"Cadılar sadece kendilerinden olanları sever. Kendi türü haricindeki her tür kendi türünden alçaktır. İnsanlar acınası zavallılar, vampirler sülük, kurtlar leşçi.. Biz insanlardan farklıyız. Biz katiliz, vahşiyiz... Diğer canlılar gibi ekolojik dengenin bir parçası değiliz. Biz düzen bozucuyu, son erdiriciyiz. Düzeni bozan hiçbir şeyin yaşamasını istemiyorlar. Sense Dilhun sen ekolojik dengenin tepesindeki kişisin. Besin piramadinin en üstündeki zincirsin. Sen hem onların kanından bir cadı, hem bizim kanımızdan bir melezsin. Senden, sen ana rahmine düşmeden bile nefret ediyor, korkuyorlardı. Sen daha doğmadan öldürmek istediler seni çünkü sen hem onların saf kanını lekeliyordun hemde gücünle onları tehdit ediyordun. Sen doğduktan sonraysa, şanın her yere yayıldı. Hakkında efsaneler, hikayeler anlatılmaya başlandı. Herkes senin üstünlüğünden, gücünden, gelecekte yapacaklarından bahsediyordu. Hayal bile edemeyeceğin güçlere sahip olacaktın. Buna nasıl izin vereceklerdi ki ? Senden öyle korktular ki kanı atalarının kanıyla ıslanmış cadı meclisinin kraliçesi Yüce Cadısı bile küçücük bir bebeği öldürmek için harekete geçti ve sen Dilhun, Yüce Cadı, evine seni öldürmeye geldiğinde tek başına hayatta kaldın. Yüce Cadı, anneni öldürdükten ve sen savunmasız ve yalnız başına kalmana rağmen daha o zaman ortaya çıkıp seni ona karşı koruyan benzersiz gücünle hayatta kaldın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ AKADEMİSİ -DİLHUN'UN EFSANESİ
Literatura FemininaGençtim yani toydum. Başka hiçbir seçeneğim yoktu. Daha doğrusu başka hiçbir seçenek bırakmamışlardı. Kandırılmış mıydım ? Belki de. Yinede günden güne alevleniyordu intikam ateşi. Kim bilir belki de küllere dönüşecektir bu ateş. Fırtına öncesi sess...