Yine geçmişe dönüyorum kahretsin. Ne var ki çok da geçmemiş üstünden. Yazık ettin benliğimize. Hiçbir şeyi bilemedin sen. Sadece uzakları bildin sen. Sadece uzakları... Uzaktan gördüklerin kadarını bildin. Ne var ki hiçbir bok bilemedin sen.
Unutuyorum bazen seni biliyor musun. Hem de adını bile hatırlamayacak kadar siliniyorsun hafızamdan. Gülüşünü, gözlerinin kenarındaki kırışıklıkları, benlerinin yerini, gamzeni bile unutuyorum bazen inanır mısın. Saflığının içinde boğulduğum gözlerinin nasıl nefretle bakabildiğini bile unutuyorum. Ardından bir sigara dumanı arasında ya da bir çıkmaz sokağın zifiri karanlığında beliriyor gözlerin. Nasıl unuttuysam öyle özlüyorum bazen. Öyle keskin, öyle ani, öyle acımasızca.
Her şeyden habersiz öylece nefret ediyorsun benden. Allah kahretsin nefret edişin bile hayranlık uyandırıcı. Umarsızca özlüyorum. Hayır seni değil. Ben o inandığım yalan seni özlüyorum. Sahte gülüşünü, sahte aşkını özlüyorum. Vicdansızca beni aldatışından habersiz olduğum günlerimi özlüyorum. Sevmiyorum. Sevilecek bir kalbin olmadığı için sevemiyorum artık seni. Mutsuzken hatırlıyorum seni yalnızca. Mutsuzluğumun sebebi olamıyorsun artık. Mutsuzluğumda güç aldığım tek varlıkken şimdi o varlığın yok olduğu aklıma geldikçe hatırlıyor ve özlüyorum seni. Affedemiyorum. Seni değil, kendimi. Böyle adice bir sevgide nasıl kayboldum? Bu affedilir değil. Beni nasıl dinlemedin, beni nasıl aldattın? Ben nasıl sende sarhoş oldum? Bunlar affedilir değil.
Kahretsin koca bir enfeksiyon var vücudumda. Ve gittikçe tümörleşiyor.