Çok uzaktan geldim bugün. Bir tas su lütfet, dudaklarım toprakların kadar kurak ve çatlak. Koca evrende yalnız benim kadar bir evim var. Oraya varamadım. Bir dua lütfet, toprağıma dokunamadım. Ruhumun tamamının üflendiğini sanmıyorum bedenime. Toprak istiyor bedenim nemlice. Ağaç kökleri sarsın sarmalasın bedenimi. Mezarımı yıka. Beni yıka. Mezar taşımdan öp yavaşça her özlediğinde. Çünkü dudaklarım hep orada. Şöyle bir bakayım sana. Ne de acımış kalbin. Koca yalnızlıklar arasında tek gerçek olan ölüme gidiyorum. Belki hızlı, belki ağırca. Bir özgürlüğüm var elimde bir de avuçlarımdaki toprak. Kapatma kafese, bırak uçayım gönlümce. Nasılsa bir avcı vuracak kanadımdan elbet ve o gün toprak olacağım. Gör gülüşümün içindeki aciz mutsuzluğu. Bak hep gülerim ben. Bir mezar başında bile güler dudaklarım. Umursama sen gözlerime bak. Tehnalaştığım yerlerimi gör. Kör kalbimi, hissiz gözlerimi öp. Avuç içlerini göster, Yere düşen içindeki çocuğun avuç içlerine bıraktığı yara izlerine bakmama izin ver. Dizlerimden öp. Kan içinde kalmış dirseklerime bak. Avuç içlerimden öp beni. Bırak özgürleşeyim. Bırak acı çekeyim. Sen yalnızca acılarımdan öp beni. Sen benim merhemimsin.