Kendimle bir gece sokak başında yeniden tanışmak isterdim. Kendime aşık olmayı isterdim. Saatlerce kalbimle sevişebilmeyi... Çok isterdim.
Bu gece bir dar ağacı kurdum büyüttüğümüz fidanın dallarından, seni astım. Başında ağladım, kendimi vurdum. Beynimi delip geçen mermiyi erittim. Bir kale kurdum kendime erimiş çelikten. İpek çiçeklerinin beyaz taçlarına koydum kalemi. Surlarımı donattım büyüttüğüm güllerin dikenleriyle. Muhafızlarımı diktim mezar taşlarıma. Fare zehri döktüm topraklarıma daha fazla kemiremeyin beni diye. Kendimi hapsettim hapsolduğum yerde kendimi astım.Toprak mı daha susuz dudaklarım mı? Kirpiklerim düşüyor yanaklarıma. Ağlayamayan gözlerimin yeni isyan şekli bu. Böbreklerim ağrıyor. Böbreklerim taşlaşıyor. Vücudumun, kalbimin daha fazla taşlaşamayacağını anlatış şekli bu bana. Son demlerimdeyim. Sahte sevgiler ve değerlerden kaçmak için kaleler kurup kendimi terk etmek için kalenin surlarından atlayarak kendi kalemden kaçıyorum. Kendimden kaçıyorum. Sokak köşelerinde kendimi arıyorum kaçan ben değilmişim gibi. Her kenarda kendime bakıyorum. Aynalar boş. Aynalar derin. Duvarlarda silüetler beni izliyor. Duvardaki yüzler arasında kendimi arıyorum. Çirkin bedenimin içindeki o derin ruhu aradım. Sevişmek istedim kendimle. Çok istedim.
Derin aynalardan düştüm karanlık sokaklara. Sonsuz karanlık yansımalarıyla aynalar arasında gidip geldim. Kullanamadığım kelimelerden ibaret dudaklarım. Kaçak tütün tadı gelir hep öpüştüğümde dilime. Her baktığımda aynaya gördüm o kilidini cebimde unuttuğum hapishanemi. Kendimi sürdürdüm yine kendime. Ne haddinize bana ihanet etmek diye haykırıp kendimi sırtımdan bıçakladım. İhanetleriniz körelmiş. Keskinletip öyle gelin biraz.