Oturduğu yerden kalktı aniden. Anahtarları alıp evden çıktı. En yakın büfeden iki paket sigara, kırmızı bir çakmak, acılarının üzerine içmek için bir soğuk su aldı. Arabaya yürüdü. Anahtarla kapıyı açtı. Yan koltuğa aldıklarını ve çantasını bıraktı. Bu koltuğa her oturduğunda gideceği yerde yatan adamın gülüşü aklına geldiğinden hayata odaklanamaz, ölümü yalardı direksiyon başında hep. Tepedeydi gideceği yer. Tüm güzellikleri toprağın içine hapsetmiş bir yer... Vardıktan sonra yan koltuktakileri alıp indi. Yürüdü. Küçük kiraz fidanını ardından umutlarla beslediği çiçekleri suladı. Mermeri toprağı yaladı gözyaşları. Toprağa gözyaşlarını akıttı, toprak gözlerine ölümü fısıldadı. Bu umutsuzluk canını yaktı. Derinlerine akan asit şelalelerini hissetti. Paketinden birini seçti ve içinden bir sigara çıkardı. Ölüm kokan rüzgarı eliyle engelledi ve sigarasını yaktı. Buram buram ölüm kokardı bu topraklar kimseler bilmezdi en az bir hayat yitmeden kalpten. Kadının kalbinin yittiği kadar en az... Karanfiller yandı sigaranın aleviyle. Kül grisi oldu kadının göz bebekleri. Yitik bir mavi şal büründü gök yüzü üstüne. Kopmak istedi kıyamet, taşmak istedi cehennem. Vermek istemedi toprak onu kadına. Neden bu kadar mat yaratılmıştı toprak? Sevdiklerimizi bir daha görememek miydi amaç? Neden bu kadar karanlıktı gece? Görmek için can atarken akan yaşları gizlemek miydi amaç? Bir gece bereketiyle doğan insanoğlu, bir gece nasıl düştü kuraklıklara.
Zordu. Gecenin bu inceliği karşısında hissettiği mahcubiyet ve bunu taşımak zordu. Bu küçük bedende böyle yüklü bir ruhu taşımak, kıyametin kopmaması, cehennemin taşmaması, onca insan varken hep iyileri toprağın ağırlaması ve bu iğrenç entrikalarla yaşamak zordu. Sanki ruhundaki tüm yükünü sigara dumanlarına yükleyip uğurluyordu kadın. Başka neden yakardı ki insan karanfilleri zaten? Görünen o ki ruhu üşüyordu. Anlaşılan gözleri her şeyi görüyor, kulakları her şeyi işitiyordu. Deliriyordu. Cehennem beyninde taşıyor kıyamet kalbinde kopuyordu. Derin bir kötülük sarıyordu kadını. Yok olan bir kalp ve sevgi vardı içinde insanlığa karşı. Çünkü onu sadece toprağa uğurladığı fesleğen kokusu ve zambak beyazı yuvası mutlu ediyordu. Ne yazık hepsi yavaşça yitiyordu. Sonuna az kalmıştı. Öleceği anı bilerek toprağı okşuyordu. Durdu. Tırnaklarına dolan ölü toprağını gördü. Tırnaklarının içinden eksik olmayan ölü toprağı. Canını yakan herkese lanetler savurdu. Sevdiklerini yakan herkese küfürler dağıttı. Sigarayı kalbinde söndürdü. Karanfillerin küllerini göklere yolladı. Her şeyi yeni anlıyordu kadın. Her şeyi...
Az kalmıştı bitişine kadının. "Çok az." dedi. "Geliyorum."