Barlas
Eve gelince beklemediğim görüntüyle karşılaşınca ne olduğunu anlamamıştım. Kızlar kızarmış gözleri ile korku içinde salonda ağlarken gözüm bahçedeki hareketlenmeye çarptı.
Öncelikle Ayaz'ın burada ne işi vardı?
Ve neden bu haldeydiler?
En önemlisi ise kızlar neden bu haldeydi ve tek başlarına salonda oturuyordu?
Sinirle bahçeye çıkıp konuşmaya başladığımda açıkçası ne dediğimi bilmiyordum. Öfke ile söylediğim sözlerin ardından olayların doğrusunu kızlar anlatınca yediğim haltı nasıl düzelteceğimi bilemeyerek kalmış üstüne bir de evine gitmeden Doğa'nın yolunu kesmiştim. İnsanları üzen acımasız biri değildim sadece kızlar söz konusu olunca gözü dönen bir babaydım.
"Yine de bu insanları kırmanı gerektirmez." diye söylenen iç sesimi susturmak istesem de susmadı. Sonuç olarak uyuyamamıştım.
Sabah saat yediyi gösterirken hâlâ Doğa'nın gelmemiş olmasına şaşırarak onu aradım.
1.2.3.4.5.6.
Telefonu kapalıydı o halde ben de evine giderdim. İşten ayrılıyorsa da en azından adamakıllı yüzüme söylerdi böyle sessizce ayrılamazdı. İki saat sonra bir toplantım vardı ve acele etmem gerekiyordu. Kızların sesi yan odadan gelirken uyandıklarını anlamıştım. Onları evde bırakamayacağıma göre birlikte gitmeliydik. Kapıyı açıp salona gelen güzelliklere baktım.
"Günaydın baba."
"Günaydın dünyanın en yakışıklı babası."
Dolunay'ın gülerek söylediği cümlenin ardından Duru kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.
"Hey, o benim de yakışıklı babam."
İkisi de yanaklarımı öperken sımsıkı sarıldım ve "Günaydın güzeller, hadi gidiyoruz!" dedim.
"Nereye?"
"Doğayı biz gidip alacağız. Sanırım biraz uykucu çıktı."
Kızları pijamalarıyla arabaya bindirirken bir yandan da Demir'e mesaj attım. Doğa'nın ev adresi lazımdı ve bulursa o bulurdu. Yola çıkmışken gelen mesajla eve doğru sürmeye başladım. Ne çok yakındı ne de uzak.
Ev ufak tefek minik bahçeli nezih bir mahalledeydi.
"Kızlar siz burada bekleyin, ben hemen konuşup geleceğim tamam mı?"
"Doğa bizimle gelmeyecek mi?
"Bilmiyorum birazdan göreceğiz. Sakın arabadan çıkmayın."
Evin kapısına geldiğimde kapıyı çalıp çalmamak konusunda tereddüt ettim. Tam elimi kaldırmış kapıyı çalacakken kapı ben çalmadan açılmıştı. Karşıma tıpkı Doğa gibi turuncuya yakın olan saçları ile dikkat çeken biri çıktı.
"Kime bakmıştınız?"
"Doğa evde miydi acaba?"
"Hayır, siz kimsiniz?"
"Patronu. Bakıcılık yaptığı kızların babasıyım."
"Siz şehir dışında değil miydiniz?"
"Şehir dışı... Ah evet erken dönmem gerekti. Aslında buraya gelme sebebim işe almış olduğum üstelik çocuklarıma bakacak olan birine güvenmem gerektiği için size birkaç şey sormaktı. Tabi izniniz olursa?" diyerek şaşkın olan ruh halimden kurtulup durumu çevirmeye çalıştım.
"Evdekiler uyuyor, bahçede konuşalım isterseniz."
Kapıyı çekip bahçedeki ahşap masaya ilerlerken ben de peşinden ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkizlere Bakıcı Aranıyor! |KİTAP OLDU
Roman d'amour"Bazen kendini bulmak için sevdiklerini kaybetmen gerekir." "Bazı günleri asla yaşamamış olmayı dilerken bazı günleri iyi ki de yaşamışım deriz ya işte güzelim o bahçe kapısından giren şaşkın bakışlı kızı gördüğüm anı her hatırladığımda iyi ki derke...