"Çok garipti." Ginny bardağında kalan çayının son yudumunu da içti ve biraz uzun olan kahverengi eski masanın üzerinde birleştirdi ellerini.
"Hepimiz gördüğümüzden eminiz, değil mi?" Çok gizli bir olayı anlatır gibi masanın üzerine eğildi Ron. "O şeyi."
"Şey değil, Ron. Kocaman mavi gözler."
"Ne fark eder Hermione? İsmi bile huzur verici değil. Değil mi Harry?"
"Daha önce hiç böyle bir olaya tanık olmadım. Ama hepimiz aynı rüyayı nasıl görebiliriz? Ayrıca, hepimizin gördüğü yerler farklı. Kendi uyuduğumuz odada gezinen gözler," Harry Potter son zamanlarda sık sık aşağı inmeye başlayan gözlüklerini tekrar düzeltti, bu sabah içinde çok kez aynı şeyi yapmıştı ve bu hareket konsantre olmasını engelliyordu.
"Bu zihnifendet büyüsünün bir değişik versiyonu olabilir mi? Astral seyahat gibi aslında."
Yara izine bir tutam saç düşmüş olan çocuk, zihnindeki tüm karanlık noktalar aydınlanmışcasına gözlerini sevgilisine çevirdi. "Ah, nasıl aklıma gelmedi? Sen harikasın."
Ginny ona gülümseyip masanın üstünden bir elini tuttu. Harry de sırıtırken Ron sesli bir şekilde nefes aldı.
Hermione ise onları izlerken ne kadar pasif kaldığını düşündü. Belki de bildiği tüm detayları anlatmadığı için arkadaşları boş yere çabalıyordu. Onları boş yere bu yola ittiğini bilse de, tek başına gitmek istediği zaman mutlaka karşı koyacaklarını da biliyordu zeki cadı.
Birkaç haftadır olanları, gördüğü rüyaları ve duyduğu sesleri kendine yapılmış bir haksızlık olarak görüyordu. Çünkü her şey o kadar anlamsızdı ki, bir detayı ortaya çıkardıkları zaman başka bir tanesini gözden kaçırıyorlardı. Bu şekilde giderlerse çok uzun sürmeyeceğini de biliyordu fakat aynı gözler tekrar onun zihnine hükmedecekse eğer, bunu kendisi yalnızken yapmalıydı. Genç kız diğerlerini daha fazla bu saçmalığa katlanmaya zorlayamazdı ve artık çıktıkları bu yolun bir çizgisi olsun istiyordu. Artık bazı şeylere anlam verebilmeliydi.
"Hey, sen iyi misin?" diyerek dikkatini Hermione'ye yöneltti Ron.
"Evet, biraz karnım ağrımaya başladı sadece. Yanımıza aldığımız bal kabaklı çöreklerden fazla yemiş olmalıyım."
"Sen çörek sevmezsin."
"Tuvalet problemim var, Ron. Mutlu musun?"
Kendi kendine güldü Hermione. Yalan söyleme konusunda da gayet iyi iş çıkarmaya başlaması kesinlikle kötüydü.
Ron gülmemeye çalışarak dudaklarını birbirine bastırdı. "Şey, sen- yani kabızlık büyüsü bilmiyorum ama eğer-"
"Ron, bırak da dinlensin!" dedi Ginny.
Harry kahkaha atarken Hermione de kendini tutamamıştı. Üst kata çıkarken hala gülüyordu fakat bu eğlenceli durum onun için kısa sürdü.
Odaya girdiğinde kalbi hızlanmaya başlamıştı. Çünkü gördüğü gözlerin rengi ve insanın kalbini donduracak kadar soğuk bakışları ona çok tanıdık gelse de kime ait olduğu konusunda kesin bir sonuca varamıyordu.
O kişi her kim ise, sanki eskiden sıkça gözlerine bakmış gibi hissediyordu Hermione ama hatıralarında böyle bir sahne olmadığından emindi.
Gece boyunca uyuduğu çift kişilik eski yatağın sağ tarafına tekrar uzandı. Bu büyünün bir tanımı olup olmadığını bilmiyordu, ilk kez bir şeyi bilmiyordu. Ama kesinlikle Ginny'nin masada söylediklerinden sonra kafasında birden fazla fikir oluşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...