Expecto Patronum

2.1K 163 66
                                    

*Medyaya koyduğum videoyu belirttiğim noktada başlatırsanız daha etkileyici bir bölüm olacağını düşünüyorum. Ayrıca sözleri çok uyumlu. Açılmıyorsa ismi Thurisaz - Endless*

Saat sabaha karşı üçü gösterirken, gözüne bir gram bile uyku girmeyen Hermione, hala Draco'nun tamamen uykuya dalıp dalmadığından emin olamıyordu.

Beraber uyuyor olmaları, gecenin sessizliğine karışan nefeslerin sesini duymasını kolaylaştırıyordu ve bu sebepsizce ona huzur veriyordu. Neredeyse bir saat boyunca uyanık kalmışlar, fakat tek kelime etmeden tavanı izlemişlerdi. Tavanda ilgilerini çeken herhangi bir şey yoktu tabii ki ama onları asıl oraya odaklayan, zihinlerinde döndürdükleri binlerce düşünceydi.

Dün gece bu saatlerde, bir çeşit kabusun içindeydi Hermione. Neler gördüğünü hatırladıkça aklı daha çok karışıyordu fakat o bunu görmezden gelme konusunda oldukça iyiydi. 

Arkadaşlarını arkada bıraktığı için kendisinden uzaklaşma ihtimalleri yüreğini ağzına getirse de bununla başa çıkmaya çalışmıştı ve Luna'ya o haberleri ulaştırabileceğine dair inancı kuvvetliydi.

Draco'nun nefes alış verişleri düzene girdiği ve gözlerinin gerçek anlamda kapalı olduğundan emin olduğu vakit, Hermione daha fazla bekleyemeyeceğini anladı. Luna ile yarın buluşmak çok riskliydi.

Ağır hareketlerle yataktan kalkıp koltuğun üzerine bırakmış olduğu kalın hırkayı giydi, montu dolabın içindeydi ve açılıp kapanırken kapağı ses çıkardığından almaktan vazgeçti, hafif uykuda olan Draco'yu uyandırma ihtimali vardı.

Botları merdivenlerde inip çıkarken etrafa ses yayacağından, eline almayı tercih etti ve öbür eliyle de asasını avuçlayıp sessizce kapıdan çıktı. Evin geneline zifiri karanlık hakimdi, lumos ışığını açmak istese de gözleri karanlığa alışınca merdivenleri düşmeden geçmeyi başarmıştı.

Yatağa girmeden önce her şey normalmiş gibi dolaptan bulduğu açık mavi taytı giymiş, üstündeki kazağı değiştirmemiş ve gece giyeceği hırkanın cebine parşömen parçalarını sokuşturmuştu. Hatta Draco'nun taytıyla alay etme sürecine bile katlanmıştı.

Salonu geçip mutfağın karşısındaki dış kapıya geldiğinde hızla botlarını giydi, hazır hissettiğinde ise eğer önünde bir ayna bulunuyor olsaydı haline fazlasıyla güleceğini düşündü. Altında parlak ve mavi bir pijama, ayaklarında kalın botlar ve üstünde hepsinden alakasız görünen yün hırka vardı, ayrıca saçlarının sabahki haline benzeyen bir yanı kalmamıştı. Henüz fazla hasta hissetmiyordu ve elinde fırsat varken planda ufak bir değişiklik yapmanın tam sırasıydı.

Dış kapıyı da geçtikten sonra ormanın başlangıcına varan uzun düzlükte hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Gökyüzü kapkaranlık olmasına rağmen bulutlarla kaplıydı ve yıldızların görünmüyor oluşu insanı sebepsizce huzursuz ediyordu. Buna paralel olarak kar yüksek seviyesini koruyor, kızın attığı her adımda biraz daha zorlanmasını sağlıyordu.

Düzlük nihayet sona erdiğinde ince bir baş ağrısı hissetti çünkü kalkanın dışına çıkmak üzereydi. Bu andan itibaren var gücüyle koşması gerekiyordu. Luna'nın dediğini doğru hatırlıyorsa evleri ormanın biraz aşağısında olmalıydı.

Hermione ormana adımını atar atmaz karanlık gökyüzünü bile görememesine sebep olan uzun ağaçların arasında koşmaya başladı. Eğer dümdüz ilerlerse çıkışı zorlanmadan bulabileceğine inanıyordu.

Kimsenin onu fark etmemesi için ışığı dahi kullanmıyordu, sadece koşuyordu fakat bir süre sonra bacaklarının yandığını hissederek duraksadı. Bu ormanın ne kadar uzun olduğu hakkında bir fikri yoktu, yine de hızlı olursa herhangi bir şeye yakalanmadan Luna'nın evine varabileceğini düşündü.

THE CHOSEN ONE | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin