"Draco? Sen buralara uğrar mıydın?" Kapıyı çalındıktan birkaç saniye sonra açan genç adam belki Hermione ile Draco'dan sadece birkaç yaş büyüktü fakat konuşma tarzı, ortalamadan daha kalın olan sesi ve iri yapısı nedeniyle fazlasıyla olgun duruyordu. Esmere yakın olan ten rengi ve şekil verilmiş karamel rengi saçlarıyla da fena bir görüntü oluşturmuyordu.
"Nasıl gidiyor Tony?" Draco adama hafifçe gülümserken Hermione gözlerini evin içine odaklanmıştı.
Tony, onları içeri davet ettiğini belli edercesine kapıyı ardına kadar açtı. Hermione'yi çoktan fark etmiş fakat kapıda konuşarak vakit kaybetmek istememişti.
Hermione, içeri girer girmez biraz uzun görünen yemek masasına koyulmuş renkli muffinlerden bir tane aldı. Açgözlülük yapmak istemezdi fakat üç gündür midesine bir şey girmemişti ve biraz daha yemeden durursa hasta olacağını biliyordu.
"Keklerimi beğendin demek, ismin ne güzelim?"
Henüz kapıyı yeni kapatmışken sorduğu bu fazla samimiyet içeren soru, genç kızın hiç hoşuna gitmemişti. İlk gördüğü andan beri Tony'e karşı hissettiği garip bir negatif enerji vardı ve sebebini çözemiyordu.
"Ona bu şekilde hitap etme, Anthony." Kızın cevap vermesine fırsat tanımadan az önceki samimiyetinden eser kalmamış mavi gözlerini adamın üzerine dikti Draco Malfoy. "Çünkü.. hoşuna gitmiyor."
Adam bir anlığına afallamış gibi görünse de çok çabuk toparlamıştı. "Sakin ol dostum. Alt tarafı bir soru."
"Neyin hoşuma gidip gitmediğini söyleyemeyecek kadar aciz değilim." Hermione Draco'ya sinir ve şaşkınlıkla karışmış bir bakış gönderdikten sonra elinde tuttuğu iki asadan birinin kendisine ait olduğunu anladı fakat bir tepki vermeden Tony'e döndü. "İsmim-"
Draco'nun imalı bakışlarıyla karşılaşınca "İsmim Ruby. Ruby Malfoy. Draco'nun uzaktan kuzeniyim." deyiverdi.
"Sahibi kadar güzel bir isim." diyerek gülümsedi Tony. "Ben de Draco'nun şu bir günlük takıldığı kızlardan sanmıştım seni. Lucius senin kadar güzel bir Malfoy'dan hiç bahsetmedi ama.."
Hermione'nin ısırdığı kek boğazında kalmıştı, öksürürken hemen masada duran açılmamış suyu alıp kafasına dikti.
"Ruby buraya gezme amaçlı geldi. Ben de ona bu çevrede küçük bir tatil yaptırmak istedim, yorgun olduğu için bu kadar diyalog yeterli, değil mi?"
Draco göğsünde birleştirdiği kollarını çözerken gülümsedi. Hermione o gülümsemenin asla içten olduğuna inanmazdı, ama Tony inanabilirdi.
"Ah pekala. Salona doğru geçelim." diyerek elini Hermione'nin sırtına koydu Tony. Genç kız her ne kadar rahatsız olsa da iyi bir iletişim kurmak zorunda olduğu için ses çıkarmamaya karar verdi.
"İki tane misafir odam var fakat bir tanesinin içinde en son ektiğim büyülü tohumlar sebebiyle her yeri kaplayan uzun sarmaşıklar bulunuyor. Gece boynunuza dolanma ihtimali var, bu nedenle biriniz isterse benim yanımda kalabilir."
Hermione Tony'nin gönderdiği imayı hemen anlamıştı ve gözlerini büyütmemek için kendini zor tutuyordu. Fakat Draco kendisi kadar sabırlı biri değildi. Yapmacık samimiyet içeren ve bir o kadar da ciddi görünen ses tonuyla "Bize bir oda yeter, merak etme." dedi.
Tony'nin konuşmasına fırsat vermeden boğazlı kazağını aşağı çekiştirip üst kata çıkan Draco'nun sinirden ateş püskürdüğünü kolaylıkla anlayabiliyorlardı. Hermione bir an için sarmaşıklı odada veya salonda kalmayı düşündü ama bu yapılı adama sebepsizce güvenmiyordu. Bu başlı başına Draco ile aynı odada kalmak için bir neden sayılmazdı ama şu anki şartlar dahilinde onunlayken daha güvende hissettiği bir gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...