"Tony'nin gözlerine baka baka bize bir odanın yetebileceğini söyleyen sendin!"
"Bu benim koltukta uyumam gerektiğini göstermiyor Granger."
Burnundan soluyan Hermione, çift kişilik yatağı Draco Malfoy'a bırakmak istemiyordu fakat inatçılığı tutmuştu genç adamın. Her zamanki Malfoy, diye düşündü.
Akşam yemeği sebebiyle aşağı inip ev sahibinin gereksiz konuşmalarını dinlemek zorunda kaldıkları için ekstra yorgun hissediyorlardı, bu nedenle yemek son bulur bulmaz odaya çıkmışlardı. Hermione üç gündür saçlarını yıkayacak vakit bulamadığından, odaya çıkar çıkmaz ilk olarak duş işini halletmişti.
Gün içinde yeteri kadar tartışmamış gibi şimdi bir de yatak yüzünden söyleniyorlardı. Fakat genç cadı konuyu uzatma derdinde değildi.
"Pekala, yatak senin olsun, ben koltukta uyurum." Hala sinirliydi ve yeni bir tartışma yaratmak istemediğinden kahverengi koltuğun sert minderine uzanıp yerde duran yorganı üzerine aldı. Başının altındaki yastık bile rahat değildi fakat buna aldırış etmemeye karar verdi.
Önceki gece kendini tutup uyumadığı için, nasıl bir gece geçireceğini merak ediyordu Hermione. Kaşlarını çatıp cam kenarına yaslanarak kollarını birbirine kenetlemiş Draco'ya son kez kızgın bir bakış gönderdi ve gözlerini kapattı.
-
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir türlü uyuyamayan Draco, uzandığı yatakta sağ tarafındaki küçük pencereden gökyüzünü izlemekten sıkılıp sol tarafına döndü ve koltukta rahatsız bir yüz ifadesiyle uyuyan Hermione'yi gördü. Kıza yatağı vermemekle hata mı yapmıştı? En azından kendisi gibi gece boyunca çektiği uyku sorunları yoktu.
Fakat yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark etmesi bu sefer uzun sürmedi. Hermione başını yavaş hareketlerle yarım daireye benzer bir şekil çizer gibi oynatmaya başlamış, alnından akan ter damlaları boynuna ulaşmış ve derin nefeslerinin sesi Draco'nun kulaklarına kadar ulaşmıştı.
Başta sıradan bir kabus gördüğünü düşündü fakat son birkaç gündür yaşadıkları pek de normal şeyler sayılmadığından, başka ihtimalleri değerlendirmeye çalıştı. Saat neredeyse gecenin dördü olmalıydı ve yorgun olduğu halde bu saate kadar uyuyamamış olması da ayrı bir problemdi Draco için.
Yorganı üzerinden atarak doğruldu ve ona yatağı vermediği için bir kez daha pişmanlık duyduğunu hissetti. Kızın dışarıda buz gibi esen rüzgarlara rağmen bu denli terlemesi iyiye işaret değildi. Üstelik odada kombi bile çalışmıyordu.
Hermione ani bir hareketle başını sağına çevirdi. Kaşları iyice çatılırken Draco çoktan yataktan kalkıp koltuğun yanına varmıştı. Pekala, bu kesinlikle öylesine bir kabus değildi. Kendisi kötü durumdayken Hermione'nin yaptıklarını hatırladı, güç alıp tutunabileceği bir şeye ihtiyacı olmalıydı.
Hiç düşünmeden yorganı kızın üstünden alıp yere fırlattı. Karanlıkta iyice koyulaşan kahverengi buklelerini yüzünden tamamen çektikten sonra giydiği kalın beyaz kazağının boğazını genişletti. Kazak boynunu sıkıyor olmalıydı, gevşetince soğuk havanın etkisiyle bedeni titremeye başlasa da en azından eskisi gibi terlemiyordu.
Yatak ve pencerenin arasındaki dolaba koşup çekmecesinden küçük bir havlu çıkardı ve hala titreyen kızın saçlarına kadar yükselen teri silmeye başladı. Her ne oluyorsa, bunun pek de fazla görülen bir durum olduğunu düşünmüyordu Draco. Üzerlerinde bir zihnifendet büyüsü falan mı deniyorlardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...