1 gün sonra, sabaha karşı, 04.35
"Tanrı aşkına gözlerini aç!" Bir kez daha seslendi gecenin karanlığına karşı. O kadar çaresiz hissediyordu ki kendini; içinden bağırmak, çığlık atmak geliyordu fakat bu onları ele verebilirdi. Soluk alış verişini bile durdurmak zorundaydı.
O, son derece korkunçtu ve denediği hiçbir büyü vücuduna işlemiyordu.
Ayrıca ondan yeteri kadar uzakta değillerdi ve böyle bir durumda soğukkanlı davranılması lazımdı. Son zamanlarda asla beceremediği bir şeydi bu.
O güzel irislerin üstüne inen göz kapakları, bir daha hiç açılmayacakmış gibi sıkıca birbirine kenetlenmişti ve yerde kan içinde yatan vücudun ne kadar acıya maruz kaldığını düşünmek, delirmesine neden oluyordu. Kalbi o kadar kasılıyordu ki, nefes almak bile işkence gibi gelmeye başlamıştı.
Birden, onu tekrar karşısında gördü. Hiçbir şey demeden, hareket dahi etmeden öylece dikiliyordu ve bakışları, insanın ruhunu titretecek kadar korkunçtu.
7 saat önce
Kovukta geçen sıradan bir akşam vaktinde, sarsıcı bir haber görmeme umuduyla Arthur Weasley'nin getirdiği gelecek postalarını okumaktan gözleri ağrımaya başlayan Harry, Ron, Ginny ve George oturma odasındaki tekli koltukların her birine yayılmış şekilde oturuyordu.
Ron elindeki büyük parşömeni uykuya daldığı için yüzüne düşürmüştü. George düşünceleriyle baş etmeye çalışırken habere odaklanmakta güçlük çekiyordu fakat artık bir yardımda bulunması gerektiğini hissediyor ve etrafındakileri de üzdüğü için rahat edemiyordu. Harry ile Ginny ise en küçük kelimesine kadar her haberi kontrol etmeye devam ediyordu. Molly ve Arthur Weasley son gelişmeler ile Malfoy malikanesindeki manzarayı çocuklardan öğrendiklerinde oldukça endişelenmişlerdi, bu nedenle işleri bahanesiyle sık sık bakanlığa gidip diğer çalışanların herhangi bir şüphe içine girip girmediklerinden emin olmaya çalışıyorlardı. Profesör McGonaggal eğitim dönemi olduğu için Hogwarts'a geri dönmek zorunda kalmıştı fakat bu işin peşini kesinlikle bırakmış değildi. İletişimi asla koparmamaları gerekiyordu.
"Başım dönmeye başladı, bizi ilgilendiren yeni bir haber bulamıyorum." Ginny elindeki gelecek postasını katladıktan sonra sertçe sehpaya bırakıp yan koltukta uyuyan abisini dürttü. "En yakın arkadaşlarından biri tehlikede olabilir ve sen hala uyuyor musun Ron?"
Ronald, yüzündeki postayı buruşturarak yere fırlattı ve ağrıyan omzunu sıvazlamaya başladı. "Lanet olası haberlerin hiçbirinde düzgün bir şey yok."
Harry, başını koltukta geriye atarak "Ben de bulamadım. Fazlasıyla tuhaf değil mi sizce de?" dedi. Yeni teoriler aklını kurcalamaya başlamıştı. "Yani, o kadar olay yaşanıyor, seçilmiş kişinin ortadan kaybolma durumu söz konusu ve bakanlık buna tepki dahi vermiyor. Ölüm yiyenlerin de baskısıyla çoktan arama emri çıkarmış olmaları gerekirdi. Normal şartlarda Bay ve Bayan Weasley bile bunu engelleyemezdi."
"Delirdin mi dostum? Arama emri çıkarmıyor olmaları iyi değil mi?" George da elindeki postayı bir kenara bırakırken koltukta öne eğilerek oturma pozisyonunu değiştirdi.
"Tabii ki çıkarmalarını istemeyiz, ama bir düşünün. Bu kadar sessiz kalmalarının arkasında ölüm yiyenler olamayacağına göre, bir başkasının olma ihtimali var mıdır?"
"Merlin!" Ginny endişeyle yerinde kıpırdanmaya başlamıştı. Bu ihtimalin doğruluk payı olabilir miydi?
"Panik yapmayın. Ortada kesin bir şey yok, fakat elimizde kesin olmadığını kanıtlayabilecek herhangi bir bulgu da yok." George derin bir nefes aldı. Hala tam anlamıyla toparlanamadığı sesinden belli oluyordu fakat kendini iyi olmaya zorlaması gerektiğinin farkındaydı. Birilerinin ona yalnız bir George iken de ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...