Bölüm şarkısı, Thirty Seconds to Mars - Hurricane
"Beni babama benzetmek, ha? Bu kadar aptal olduğunu düşünmemiştim Charles."
Draco Malfoy sıkıca tuttuğu asasını iki adama doğrultmuşken, gözleri sert düzlemde yatan kızı buldu ve günlerdir özlemle kavrulan vücudunun daha da kasıldığını hissetti. Charles ve Tony de burada olduğuna göre hala yaşıyor olmalıydı, içinde bulunduğu korkunç manzaraya baktıkça kalbi sızlasa da düşünebildiği en iyi şey buydu.
"Ruhunu kukla gibi oynatan Voldemort'un emirleri altında yaşayan birisi mi bunu söylüyor?" Tony birkaç adım gerileyip asasını Hermione'nin başında duran mekanizmanın üzerine doğrulttu.
Draco iyice sıktığı dişlerinin arasından "Artık değil." diye mırıldandığında, Tony'nin ters bir hareket yapmayacağından emin olmak için bir adım daha yaklaşmıştı.
"Çok yazık.. Ama yok olmayan tek hortkuluğu sendin, değil mi?" dedi Charles ve asasını tutan elini biraz daha yukarı kaldırdı. "İçinde onun bir parçasını taşırken bu kadar baş kaldırabilmen ve kabullenemez olman komik doğrusu.. Hiç şansın yok! Burada bizi öldürsen ne olacak? İşin sonunda sen de öleceksin ve ben, sana çektireceğim işkenceler için cehennemde bekliyor olacağım."
Draco çarpık bir gülüş gönderirken, ilk cümlenin doğruluk payını da düşünmesine engel olamıyordu. Sahiden, içinde Voldemort'tan bir parça vardı değil mi? Hala yaşıyor olmasının bir diğer nedeni de buydu.
Başını hafifçe sallayarak düşüncelerinden kurtulmayı denedi fakat pek de başarılı olduğu söylenemezdi, gözleri bir kez daha parladı. "En azından, işkence sırası şu an bende."
Yine de Voldemort'un kendisine kazandırdığı güçleri kullanmamak aptallık olurdu. Güçlüydü, hem de tahmin edebileceğinden çok daha fazla.
Ama bu gücü iyi yönde değerlendirecekti, çünkü oturup Voldemort'un bir parçasını içinde taşıdığı için üzülmek ve çaresiz kalmak yerine kalbinin sesini dinleyerek koca bir ayı geride bırakmıştı zaten. Başka hiç kimseyi dinlememiş, sadece kendi düşüncelerine kulak vermişti. İlk defa. İçinde bulunduğu durum her ne kadar kötü olsa da, bu his onu ayakta tutmayı başarmıştı.
Sonuçta kalbini dinlemek, onu boş yere dinleyeceği insanlardan daha fazla açığa çıkarırdı. Ve Hermione'nin sesini yalnızca kalbini dinlemek istediği zamanlarda duyabiliyordu.
Draco bir elini adamların hizasında yukarı kaldırarak güçlü bir büyü savurduğunda Charles neye uğradığını şaşırmış ve bedenini sağa yatırmıştı. Çocuğun asasız büyü yapıyor olması işlerini iyice zorlaştıracak gibiydi, aklına gelen ilk büyüyü ona fırlatıp vakit kazanmaya çalıştı.
Bu arada Tony de Hermione'nin başına takılmış mekanizmayı bozup makineye kısa devre yaptırabilecek ve kızın ölümünü gerçekleştirecekti. Az kalmıştı.
"Bazen.. İstediğin her şeyi alamazsın Draco." Üzerine gelen bir büyüyü daha engelledi. "Özellikle de-" Bir büyü savurdu. "..İstediğin her şey orada yatan kız haline gelmişken."
Draco Tony'i Hermione'nin başında dikilmiş ve bir şeylerle uğraşır halde gördüğü anda avucuyla bir büyü daha gönderirken, "Yanılıyorsun Charles.." dedi ve birkaç kez soluklandı. Tony büyüyü geri çevirememiş ve acıyla yere düşmüştü. "Yanılıyorsun çünkü aynı zamanda sizin ruhlarınızı çürütmek istiyorum." (draco baba vurdu gol oldu)
Kısmen karanlık laboratuvarda yankılanan son cümleler olmuştu bunlar, Draco asasını hızlı bir hareketle sallayıp etrafına o bilindik koruma büyüsünü çekti ve çelik grisine dönen gözlerini kapatıp zihninin kapılarını sonsuz bir hayal dünyasına açmaya başladı. İnsan beyninin uçsuz bucaksız sınırlarını bile zorlamaya kararlıydı bu sefer. Kalkana çarpan büyüleri duyduğu halde bir kolu asla inmeyecekmiş gibi karşıya sabitlenmişti ve büyüyü devam ettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...