Hızımı alamayıp bir gün arayla yazayım dedim.. Bölümü sevdiğiniz duygusal bir şarkıyla okursanız daha hoş olur. İyi okumalaarr.
-
"Konuşmalarına dikkat et Malfoy!"
"Sabrımı taşırıyorsun Weasley."
"Seni var ya-"
"Susun artık!" Hermione, yanında oturan Draco'yu ve tam karşılarında öfkesiyle başa çıkmaya çalışan Ron'u susturduktan sonra derin bir nefes aldı.
Draco uyandıktan bir süre sonra işin ciddiyetinin farkına varmıştı, bunun yanında olaya dahil oldukları için Potter, iki Weasley ve Lovegood'u hoş karşılamamıştı fakat onlara hayatını borçlu olduğu için sorun çıkarmadan en kısa sürede bu evden ayrılmak istiyordu, Hermione ile beraber. Charles'ın ne halt yediği bilinmiyordu fakat aradan saatler geçtiğine göre evinde durmak güvenli sayılmazdı.
Son yarım saattir Hermione, Draco, Harry, Ron, Ginny ve Luna mutfaktaki büyük masanın etrafına oturmuş, bir plan yapmaya çalışıyorlardı.
Draco, Luna ile pek bir düşmanlığı olmadığı için onun yanıtlarına daha düşünceli cevaplar veriyordu. Ginny ise, daha anlayışlı olmaya çalıştığı halde Draco Malfoy'a karşı ördüğü duvarları aşmakta zorlanıyordu.
Harry, ikisinin arasında süregelen uzun süreli düşmanlık sebebiyle her an patlamaya hazır bir bomba gibi davranıyordu fakat şu an sakindi. Draco Malfoy ile aynı masada oturması bile tuhaftı ona göre, başka zaman biri söylese inanmazdı.
Ronald, kendini her şeyden soyutlamamak amacıyla masaya oturmuştu ama gerilim yaratmaktan başka bir şey yapmıyordu. Hatta Harry'den daha ters davrandığı da bir gerçekti, beynini kurcalayan düşünceleri susturamıyor gibiydi çünkü. Hermione'nin bu adamda ne bulduğunu hala anlayamamıştı fakat derinlerde bir yerde, kızın onu kötü tarafta olmaktan alıkoyup iyi bir şey yaptığını da biliyordu. O gece gitmesinin tek sebebi kendi sorularına cevap aramak değildi, Draco Malfoy'un yeniden bataklığa saplanmasına izin vermek istememişti ve görünen o ki başarılı da olmuştu. Tüm bunların farkında olsa da hala okul yıllarında yaşadığı ihanete odaklanmıştı benliği.
Hermione, masada oturan herkesin aynı tarafta olmasına karşın eskileri unutamayıp gergin davrandığı gerçeğine üzülse de çoğunlukla mantıklı ve objektif düşünmeye çalışıyordu. Draco'nun her şeyi bırakıp gitme ihtimalini de göz önünde bulundurarak arkadaşlarına tutunmaya çalışıyordu aynı zamanda. Çünkü Malfoy varisinin zayıf noktasını malikanesine gittiği gece ortaya çıkarmış, zor olsa da ikna edip eski hatıraları kendisiyle beraber yeniden yaşamasına ve daha ılımlı davranmasına sebep olmuştu. Şimdi ikisi de birbirine borçlu olduğunu düşünüyor olmalıydı. Draco, altıncı sınıfın o soğuk gecelerinden birinde kızın en güzel anılarını ondan çaldığı için, Hermione de bunca zaman ondan nefret edip genç adama acı çektirdiği için.
Onları bir arada tutan en büyük kavram bu olmalıydı. Yaşanmışlıklar.
Kısa süreli sessizliğin ardından Luna "Bakın, iyi anlaşamadığınızı biliyorum ama buradan çıkmak için az bir zamanımız var ve.." Masadaki herkese teker teker baktıktan sonra gözlerini Hermione ile Draco'nun üstünde sabitledi. "Anlatılması gereken şeyler var."
Draco onun neyden bahsettiğini anlamamışken, Hermione ise gönderdiği parşömenlerle ilgili bir şey olduğunu hemen kavramıştı.
"Bana verdiğin şu parşömenleri inceledik.."
"Duyduğun seslerin ve gördüğün rüyaların eskiden benim başıma gelenlerle benzerlik göstermesinin bir nedeni var Hermione." diyerek Luna'nın sözünü tamamladı Harry Potter.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfic"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...