Londra/Part 1

1.9K 154 83
                                    

"Bu şeyi ortadan kaldırmanın herhangi bir yolu var mı?"

"Bir şehir efsanesi olarak türediğini biliyorum, ama ortadan kaldırmak için ne yapılması gerektiğini hatırlamıyorum."

Draco, elini platin sarısı saçlarından geçirirken pratik bir fikir düşünmeye çalışıyordu fakat doğru düzgün plan bile yapmamışlardı. "Pekala, şimdi buradan hızla geçip kokteyl alanına varacağız ve bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranacağız."

"Zaten haberleri yok mu?!"

"Yamyam bir yaratığın ortada gezip seni aradığından mı? Sanmıyorum." Karanlığa alışmış gözlerini bir süre Hermione'ye odakladı.

Söylemek isteyip söyleyemediği bazı şeylerin varlığını gözlerine bakmaya devam ederken hissetti genç cadı, fakat şu an bunları sorgulayacak durumda değildi. Elini hala Malfoy varisinin avucunda hissederken, daha fazla vakit kaybetmemeye çalışarak karanlık yolda ilerlemeye devam ettiler. Uzun ve rutubetli geçit nihayet sona erdiğinde ise çıkışın önüne atılmış ağaç dallarının altından geçtiler ve önlerine çıkan ormanlık araziye dikilmiş kocaman, görkemli eve göz gezdirdiler.

Geçitten çıkar çıkmaz hava ortalama bir sıcaklığa yükselmişti ve artık üşümüyorlardı, büyü yapmanın iyi yanlarından birini kullanmış olmalarına sevindi Hermione. Etrafta küçük masaların başında durup içkisini yudumlayan şık giyimli bir sürü insan vardı ve ev o kadar geniş görünüyordu ki, her ikisi de bu kokteyle kaç insanın gelmiş olabileceğini düşündü. Ne kadar fazla insan olursa, tehlike o kadar artardı ama iyi gizlenirlerdi.

"Hey!" Hemen sağ taraflarında duyulan tanıdık sesle beraber o yöne döndüler. Tony, her zamanki gibi şekil verdiği karamel rengi saçları ve yeni aldığı belli olan lacivert smokiniyle karşılarında dikiliyordu.

"Sonunda gelebildiniz, bir içki alın. Ve," Parmağını Hermione'ye doğrulttu. "Sana dekolteli elbiselerden biri daha çok yakışırdı, fakat böyle de harika görünüyorsun güzelim. Elbise vücuduna güzel oturmuş."

Hermione adamın yapmacık hareketlerine alıştığı için samimiyetsiz bir gülümseme gönderdi. Draco ise onun elini sıkıyordu ve bunu refleks olarak yaptığı belliydi. Hatta, bazı şeylerin beklediği gibi gitmediği de bakışlarından anlaşılıyordu. Büyük ihtimalle kokteylin bu kadar geniş çaplı olacağından bir haberdi ve tehlikede olduklarını bildiği için tedirgin davranıyordu.

Hermione, Tony bir başka tanıdığı görüp yanlarından uzaklaşınca Draco'nun gerginliğini fark etti ve hafifçe kulağına eğilerek "Şu masaya geçelim, en ortadakine." dedi. Eğer herkesi görebilecek mesafede olurlarsa daha rahat hareket ederlerdi.

Bu öyle bir şeydi ki, Draco her nasıl oluyorsa kendinden çok Hermione'yi korumak zorundaymış gibi hissediyor ve geçmişte yaptığı hatalar yüzünden hala suçluluk duyuyordu. Ailesinin baskısı altındayken onlarca masum insanın katledilmesine göz yummuştu, bitmek bilmeyen uyku sorunlarının sebebi bile olabilecek kadar yaralayıcı bir gerçekti bu. Fakat artık ezilmiş bir insandan daha fazlası olmak istiyordu. Belki de, olduğu gibi davranan biri.

Hermione sakinliğini korumaya devam ederken, Draco ile beraber birbirine kenetlenmiş ellerini ayırıp orta alandaki bir masanın dibinde durdular. Geniş bahçenin herhangi bir sınırlaması yoktu, çünkü bu çevrede kokteylin yapıldığı villadan başka ev bile görünmüyordu. İnsanların gülüşüp şakalaşmaları, büyüyle dolan kadehler ve arka planda çalan müziğe bakılırsa herkes mutlu gibiydi.

Birkaç büyücünün yanlarına uğrayıp Draco ile selamlaşırken Hermione'yi görmezden gelmesi dışında, her şey normal ilerliyordu. Ne de olsa insanların onu umursamaması ritüeline son zamanlarda iyice alışmıştı genç kız. Ama bu iyiye işaretti, en azından bugün için.

THE CHOSEN ONE | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin