"Ona güveniyordum." Lord Voldemort, büyük bir harabeye döndükten sonra Narcissa tarafından onarılmış Malfoy malikanesinin yemek masasında, biçimi oldukça garipleşen ellerini birleştirdi ve ölümü andıran sert bakışlarını masanın öbür ucunda oturan tek ev sahibine çevirdi. "Oğlunu o bulanık kızla beraber, kendi ellerimle öldüreceğim Narcissa. İhanet, affedilemez bir davranıştır."
Narcissa ise tek kelime bile etmiyor, Draco'nun zihnine girmeyi bir türlü başaramadığı için kendine kızıyordu. Her ne olursa olsun o, Lucius Malfoy'dan kalan tek yadigardı ve öldürülmesine göz yummak istemiyordu. En baştan oğlunu bu işlere karıştırmamış olmayı diliyordu fakat artık her şey için fazlasıyla geç kalınmıştı. Öldürmesi gereken kızla kaçmış olması onu rahatsız etse de kalbi her zaman oğluyla olacaktı, Voldemort'un bunu bilmesine gerek görmüyordu zaten.
"Draco nasıl olur da henüz yeni tanıdığı, üstelik öldürmekle yükümlü bir kızla kaçmayı tercih eder? Bu sizce de biraz şüpheli görünmüyor mu L-Lordum?" dedi Antonin Dolohov korkak bakışlarını gizlemeye çalışırken.
Karanlık Lord, saçları beyazlamaya yüz tutmuş bu adamın sözleriyle başını ağır ağır ona çevirdi ve "Ne demeye çalışıyorsun, Antonin?" diye sordu.
"Yani-i demek istiyorum ki, aralarında bir şey olabilir mi? Belki de onu korumak istedi."
Adamın bu sorusu ile masadaki diğer ölüm yiyenler de dikkatini ona vermişti, kafaları karışmış gibi görünüyordu.
"O kızın oğlumu etkilemiş olması imkansız, Antonin." Narcissa öfkeli bakışlarını Dolohov'dan çektikten sonra Voldemort'a doğru dönüp sesini alçalttı. "Belki de onu öldürmek için yaptığı plana sadık kalıyordur, Lordum."
Antonin, Narcissa Malfoy'dan aldığı cevap ile beraber sessiz kalmayı tercih ederken Lord Voldemort malikanenin içinde gezdirdiği gözlerini uzun koltuğun yüksek kolçaklarında sabitledi ve henüz güçlerini toparlayamamış olsa da oturduğu sandalyeden hızla kalktı. Gözleri ise şaşkınlık ve belki de öfkeyle harmanlanmış duyguları yansıtıyordu.
"Buradaydı."
Adımları koltuğun çevresinde dönmeye devam ederken Narcissa ve birkaç ölüm yiyen daha ayaklanmıştı. Böyle bir şeyin mümkün olup olamayacağını düşünüyor olmalıydılar.
"Hissedebiliyorum. Kız buraya geldi, fakat Draco onu öldürmedi.." Parkelerden çıkan bir gıcırtı sesi duyuldu. "Birkaç gece önce zihnine girmeye çalıştım ve nerede olduğunu göremiyorum, görünüşe göre bu işe başkaları da karışmak istiyor."
"Lordum, buraya geldiğimde her yer harabeye dönmüştü. Bunu bir an için," Narcissa gözlerini fal taşı gibi açmış, birkaç adım ilerisindeki karanlık büyücünün kendisini dinlediğini var sayarak konuşuyordu. "...Sizin yaptığınızı sanmıştım."
"Güçlerimin çoğunu sahtekar oğluna aktarmış olduğumu biliyorsun, Narcissa."
Arkasını dahi dönmeden koltuğa odaklanan Karanlık Lord'un bu cümleleri ile Narcissa Malfoy çok farklı bir gücün etraflarını sardığını hissetmişti. Draco ve o kız, onlara düşman kesilen bir başka karanlık büyücünün saldırısına uğramışlardı.
Ölüm Yiyen'lerden biri, masadan kalkmamayı tercih etmişti, geriye kalan herkes şaşkınlık içerisinde Lord Voldemort'a odaklanmışken, o ne ile karşı karşıya olduklarını biliyordu.
Tony'nin Hermione Granger ile ilgili oldukça işe yarar planları vardı ve Voldemort bunu bozamayacaktı. Bunu kimseye belli etmemek için rolüne sadık kalmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...