Güneş bulutların arkasına saklanmaya devam ederken hıza yere düşen kar tanelerini izlemek bile ona iyi hissettirmiyordu. Hermione'nin aklı o kadar karışmıştı ki, son 24 saattir hatırlamadığı birçok hatıranın yeniden zihnini sarması onu delirtiyordu.
Obliviate büyüsünün bile tamamen silemediği güçlü simgeler ve insanlar her yeni hatırada anlam kazanıyordu. Gözlerini kapatsa bile rüyasına girme olasılıkları çok yüksekti. Kendini her zamankinden daha bitkin ve yorgun hissetmesi uyuma hevesini arttırsa da bunu yapacak cesareti şu an kendinde bulamıyordu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir de midesi bulanmaya başlamıştı son birkaç saat içinde. Yemek yemesi gerektiğinin farkındaydı fakat içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu.
Draco Malfoy'un Dumbledore'u öldürme göreviyle tehdit edilmiş olması onu üzerken, sevdiği kızın zarar görmemesi adına yaşanan her şeyi tamamen onun aklından silmesi yüreğini yaralıyordu. Tüm yaşananlar onun hafızasında yıllardır sakladığı ölü bir beden şeklinde dururken, dün onu yeniden diriltmişti.
Şimdi de Malfoy'u suçsuz mu buluyordu?
Geçmişinin daha bilmediği onlarca karesini kabuslarına kadar sokan adamdan nefret etmeliydi.
Ellerini saçlarında gezdirdi. Bu koca ve ürkütücü malikanenin ortasında tek başına oturuyor olması, hala sinirli olduğu Draco Malfoy'un hangi odada bulunduğunu düşündürmüştü ona. Malikane o kadar büyüktü ki, merdivenlere gitmesi için birkaç adımdan çok daha fazlasını atması gerekiyordu. Buraya yakın zamanda ölüm yiyenlerin karargahı olduğunu bildikleri için konuşmaları dinleme amacıyla gelmişti, Harry, Ron ve Ginny ile.
Sahi, onlar ne yapıyordu? Özellikle Ron'un gittiğini öğrendiği zaman vereceği tepkiyi merak etmişti Hermione. Onu üzmek hiç hoşuna giden bir şey değildi fakat o gece Harry yerine Ron ile karşılaşsaydı çok daha fazla zorlanacağını biliyordu.
"Sen hala burada mıydın? Gidersin sanmıştım." Merdivenlerden gelen ses ile birlikte başını o tarafa çevirdi.
"Neredeyse saat başı beynime yeni anılar hücum ediyor. Onları da sen mi yapıyorsun?"
"Büyünün zihninden atılma aşamasıdır. Hepsini öğrenene kadar böyle."
"Bu gerçekle nasıl yıllardır yaşıyorsun Draco?"
Hareketlerinde en ufak bir samimiyet bulunmayan Draco, şöminenin arkasında bir şey aramaya başladığı sırada kızdan duyduğu kelimeler, birkaç saniye duraklamasını sağladı.
Yaşamıyordu.
"Eskisi gibi hissetmediğimi anlamayacak kadar aptal olmadığını düşünmüştüm." Gözlerinde beliren geçmişin yarattığı acı görüntü, arkası dönük olduğu için Hermione tarafından fark edilmedi ve Draco aradığı şeye bakmaya devam etti.
Genç kızın kalbi duyduğu cümle ile biraz da olsa kırılmıştı ve hatırlamaya başladığı her yeni hatıra, ona şu an hissettiği kırgınlığın çok daha büyük boyutlarını yaşatıyordu. Fakat kırılmasından önce, karşısındaki güçlü duruşunu yeniden kazanan çocuğun her şeyi arkada bırakmak için ne kadar uzun zaman ayırdığını düşündü. Bunu ancak onun gibi biri yapabilirdi zaten.
"Asanı istemiştin." Yüzüne doğru uzatılan tanıdık asayı eline aldı.
"Dumbledore gibi beni de öldürmeni istedi, değil mi?" Duygularıyla başa çıkmayı başaran Draco Malfoy'un ona tam şu anda zarar verebileceğini biliyordu fakat söyleyeceği şeyleri saklamak Hermione Granger'a uymayan bir kavramdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfic"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...