Son hortkuluk.
Yatağa yattığından beri beyninde yankılanan tek şey buydu. Hermione artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamadığını, bunun zeka ile hiçbir ilgisi olmadığını ve tamamen dibe battığını düşünüyordu. Öyle çıkmaz bir yoldaydı ki Voldemort'u yok etmeyi her şeyden çok isterken en sevdiği insanlardan biri onun hayatına bağlıydı. Ateşviskisinin etkisi tamamen geçene kadar -ve geçtikten sonra- sadece bunları söyleyip durmuştu kendine.
Tony artık tamamen gittiği için onun yatağını Draco kullanıyordu. Belki de bir süre ayrı kalmaları gerektiğini düşündüğü için bunu yapmıştı, veya duvarlarını tamamen indirip savunmasız tarafını göstermemek adına kaçmak istemişti. Her iki türlüsü de iyiye işaret değildi.
Dilediği şeylerin gerçek olması bile bu durumu değiştiremezdi çünkü ufak şeylerden fazlasını yapamıyordu. Belki de Charles ve Tony o aptal deneyi tamamlasaydı çok daha güçlü olabilirdi.
Ama hayır, Hermione Granger zaten güçlüydü. Onu özel yapan şey ise sonradan kazandığı yetenekleri değil, beyninin içinde döndürdüğü bir sürü zekice fikirdi.
Artık Draco'nun Charles ve Tony'i nasıl bu kadar rahat öldürebildiğini biliyordu en azından. Onların zihnini kontrol etmiş sayılırdı ve bu yetenek ona Voldemort'tan geçmişti. Her şeyin başladığı noktada, Godric's Hollow'daki gece Draco'nun gözlerini evin içinde nasıl gördüğünü ve bir keresinde de geçirdiği krizin nedenini artık öğrenmişti. Her düşüncesinde yeni bir detayı fark etse de sonuçta gittikçe uzaklaşıyordu.
Bir anda aklına gelen fikirle doğruldu. Pencereden içeri süzülen ay ışığını duvar saatini aydınlatıyordu, en son Londra'daki kokteyle gitmek için hazırlandıkları bu oda şimdi onun ilham kaynağı olmuştu. Çünkü duvara monte edilmiş altın işlemeli büyük saat Hermione'ye sadece bir nesneyi çağrıştırmıştı.
Zaman döndürücü.
Eğer dilediği şeyleri gerçekleştirebilme yeteneğiyle bir zaman döndürücü elde edebilirse...
Hem Draco'yu kurtarabilirdi, hem de Voldemort'u yok etmek için yeniden çabalayabilirdi.
Bu fikir onu öylesine heyecanlandırmıştı ki saat sabaha karşı üç olduğu halde Draco'yu uyandırıp ona yapmaları gereken şeyleri anlatmak istiyordu. Çünkü Draco'nun bu planı reddetmeyeceğini çok iyi biliyordu, o da en az kendisi kadar yardıma muhtaç birisiydi. Aynı zamanda ona olan sevgisi şu an her şeyden daha baskındı.
Ne kadar yataktan çıkmak istese de, göz kapakları ağırlaşmaya başlayınca başını tekrar yastığa koydu.
Her şey yoluna girecekti.
-
"Yani diyorsun ki, zaman döndürücüyü eline geçirebilirsen Voldemort'un beni hortkuluk yaptığı geceye dönüp bunu engelleyebiliriz, öyle mi?" dedi Draco hazırladığı sandviçi ısırırken. Saat henüz dokuz olmalıydı ve hala uykusu vardı, dün geceki olaylar hiç yaşanmamış gibi davranmaya çalışsa da Hermione her şeyi hatırladığını söyleyince bundan vazgeçmişti.
"Aynen öyle." diyerek başını salladı genç kız. "Tüm zaman döndürücüler bakanlık tarafından yasaklansa da ilk kez şu yeteneklerim işe yarayacak ve bir tane zaman döndürücüyü kolayca kendime getirebileceğim."
"Kolayca mı?" diyerek kahkaha atmaya başladı Draco. Neşesinden değildi bu kahkaha, içinde hala hiçbir şeyin çözülmeyeceğini düşünen bir taraf olduğundandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfic"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...