"Obliviate."
Hermione bunu annesi ile babası uyurken yaptığı için memnundu fakat kendisine dair olan tüm anıları onlardan alırken bir kez daha suçlu hissetmişti. Draco'nun ona yaptığı şeyi başkalarına, özellikle de en sevdiği iki insana yapıyor olması bu hissi daha kötü bir hale getiriyordu.
Ailesinin hafızası silinir silinmez Draco genç cadının elini tuttu ve o eve bir daha geri dönmemek üzere cisimlendiler.
Ciğerlerine dolan ferah kokuyu alır almaz, daha gözlerini açmadan nereye vardıklarını anladı Hermione. Burası hem olayların başını, hem de sonunu hatırlatan bir yerdi. Tony'nin evi.
"Gidecek başka bir yerimiz yok." dedi Draco. Sanki Hermione'nin düşüncelerini okuyor gibiydi. "Voldemort bizim malikaneyi arada karargah olarak kullanıyor, laboratuvar zaten birkaç saate dolmaya başlar, ayrıca seni kurtarmaya gelirken Hogwarts'tan bir süpürge çaldım ve Filch beni gördü, muhtemelen aranıyorum. Dolayısıyla elimizdeki tek seçenek burası."
Hermione, Salvio Hexia büyüsünü yapmak için evden biraz daha uzaklaşmıştı ki aniden durdu.
"Hogwarts'tan bir süpürge çaldım mı dedin?" Sesi eğlenir gibi çıksa da az önceki kızgınlığını gizleyemiyordu.
Draco ise "Duydun işte." diyerek tek kaşını kaldırdı.
"Özlemiş olmalısın."
"Neyi? Quidditch'i mi?"
Özlemişti aslında ama havada olmanın getirdiği his basit bir oyundan çok daha etkiliydi.
"Uçmayı." dedi Hermione. "Özgür hissetmeyi."
Özgürlüğe bu kadar aç bir insan olduğu halde tutsak bir hayat yaşamak kesinlikle Draco'ya göre değildi. Ama yaşıyordu. Çoğu kişi gibi istemediği bir hayat sürüyordu ve mutlu sayılmazdı.
Ama artık hiçbir şey hissedemediğini düşünürken bile Hermione'yi sevdiğini biliyordu. Hafızasını silerken de, onu öldürme gibi bir görevi varken de.. Bu kız ona hissetmeyi yeniden öğretmişti.
Başka bir şey konuşmadan birlikte koruma büyüsünü tamamlayıp içeri geçtiler. En azından bir başkası tarafından görünme tehlikeleri şimdilik yoktu.
Ev son bıraktıkları gibi dağınıktı. Uzun süredir boştu, ama hala Hermione'nin zorla kaçırılıp Draco'nun da bomboş bir odaya hapsedilmesinin izlerini taşıyordu.
"Ah, şu saçımın haline bak.. Hala pis."
Hermione salonun aynasından kendine bakarken odasındaki lavaboda yaptığı temizleme büyüsüne rağmen saçlarının ne kadar ağırlaştığını fark etti.
"Ben de çok farklı sayılmam."
"Duş almalıyız."
"Beraber mi?"
"Bilmem, belki Voldemort bizi o şekilde görür de öldürmekten vazgeçer."
Draco'nun aniden değişen yüz ifadesine bakılırsa, bu kesinlikle iyi bir espri değildi. Ama genç adam kendini çabuk toparladı ve "O zaman önden buyur." diyerek banyoya çevirdi kollarını.
Hermione ise eline geçirdiği bir yastığı Draco'nun kollarına attığında, bunun bir meydan okuma olduğunu tahmin edememişti.
"Savaşa hazırlan bebeğim..." Draco da ona bir yastık fırlattığında, odanın içinde bir sürü yastık olsa ne güzel olurdu diye düşünmeden edemedi Hermione.
![](https://img.wattpad.com/cover/114912728-288-k936143.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CHOSEN ONE | dramione
Fanfiction"Biliyor musun," dedi Draco, başını eğip yüzünü Hermione'nin omzuna saklarken. Sesi cümlenin sonuna doğru boğuklaşmıştı. "Çok güzelsin. Yemin ederim ki öylesin." - Altın üçlünün gözdesi Harry Potter'ın seçilmiş kişi olmadığını fark etmeleri Hogwarts...