Kendime gelmeye başladığım ilk anlardan itibaren başımı ve kolumu aynı anda esir alan ağrı yeniden bayılma isteğimi körüklemişti. Bu acıyı bir anda duyumsamak onu katlanılmaz yapmıştı. Halbuki bundan saatler önce daha fazla acıya sahiptim. Daha fazla adrenalinle birlikte tabi.
Boğazımdaki kuruluk hissi en ufak bir harekette canımı yakıyordu. Dilim damağıma yapışmıştı ve vücudum hareketsizlikten kasılmıştı. Ne kadar süredir baygın olduğumu bilmiyordum. Ancak uzun süre olduğunu söyleyebilirdim. Kısacası bitmiş haldeydim. Kendimi hızlıca toplamam gerekecekti.
Yapacak işlerim vardı.
Nerede olduğumu anlamak amacıyla yapacağım koku testi için fazlaca derin bir nefes aldığımda boğazım müthiş bir acıyla yanmaya başlamış, öksürük krizine tutulmuştum. Açamadığım gözlerimden acıdan dolayı yaş gelirken birinin sırtımı destekleyerek su bardağının varlığını belli edercesine dudaklarıma hafifçe bastırmasıyla sudan büyük yudumlar almaya başladım. Bardak boşaldığında daha fazlasını istiyordum ancak ikinci bir bardak gelmemişti. Neyse ki boğazım yumuşamıştı. Bunun rahatlığıyla gözlerimi yavaşça araladım. Karşılaştığım ilk şey Acar'ın yüzü olmuştu. Üzerime eğilmişti. Endişeli gözüküyordu. Bakışlarım kırışık gömleğinden dağınık saçlarına kadar her yerinde gezindi. Son olarak gözlerine ulaştı. Yorgundu.
"Neredeyiz?" diye sordum kısık sesle. Ses tonuma güvenmiyordum. Bunca saat kullanmadığımdan kim bilir ne hale gelmişti.
"Hastanede." Diye cevapladı hızlıca. "Koluna müdahale gerekiyordu. Ama sorun yok. Kurşun sıyırmış. Sana çok zorluk çıkarmayacak."
Sadece şu ağrının geçmesini istiyordum. Birde kaşıntı hissi vardı.
"Peki ya Cenk?"
Onu son gördüğümde başına vurulan sert cisim yüzünden bayılmıştı. Kalıcı hasar olması üzücü olurdu.
Acar gücü buna yetiyormuş gibi hafifçe sırıttı.
"Senden çok önce uyandı bile. Verilen ilaçları içmemek için doktorundan kaçıyor."
Daha çok tıslamaya benzer bir gülüş çıktı dudaklarımdan. Onun için endişelenmek yersizdi. Şimdiden yaramaz bir çocuk gibi davrandığına göre kafası sağlam olmalıydı.
"Ne oldu?" diye sordum. Bunu çok merak ediyordum. Bizi nasıl bulduklarını.
"Bilmiyorum." Dedi basitçe. "En son sen Cenk'e daha yakın olmak için benden uzaklaştığında çıkan çatışmayı hatırlıyorum. Yeniden olduğun yere baktığımda orada yoktun. Aklımı kaybettim, Ayza." Bakışları olduğundan daha ciddi bir hale büründü. Yaşadığı korkunun gerçekliğinden emin olmamı istiyor gibiydi. "Silah sesleri kesildiğinde seni aramaya başladım. Ancak bulabildiğim tek şey bilgisayarındı. Üzerinde bir miktar kanla birlikte."
Peki Savaş neredeydi? Onu neden bulamamıştı? Beni kaçırmadan hemen önce Savaş'ı etkisiz hale getirmişlerdi.
"Savaş beni yakaladı." Diye itiraf ettim. "Beni ormana kadar sürükledi ve tüm gerçeği öğrendi."
Acar kaşlarını çatarak anlamadığını belli etti.
"Savaş'ın orada ne işi vardı?"
"İlk önce bende bu soruyu sordum kendime."
"Operasyon Savaş'la mı ilgiliydi?"
"Savaş ve ortağı." Diye düzelttim. Bu operasyonda hedef sadece Savaş değildi. "Neden böyle bir hataya düştü, bilmiyorum. Bildiğim tek şey bunu isteyerek yapmış olduğu düşüncesine inanmak istemediğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M.I.M.
ActionHiç, bir olayın hayatınızın dönüm noktası olduğunu hissettiğiniz oldu mu? Peki büyük bir hata yapacağınızı bildiğiniz halde yine de devam ettiniz mi? Ben yaptım. Başıma güzel şeyler geldiğini söyleyemem. Zarar verdim, parçaladım ve ihanet ettim. A...