Multi = Mete
İşte her zamanki gibi yine bir bilinmezlik içerisinde karşımda ki mekana sabitlemiştim gözlerimi. Saçlarımı savuran hafif rüzgar tenimi ürpertirken dudağımın bir tarafını dişlerimin arasına alıp bıraktım.
Neydi derdi. Neden beni buraya çağırmıştı . En ufak bir tepki veremiyordu bedenim . Neden mi ? Bunu ben de bilmiyordum .
Ne yapacağımı ve başıma neler gelebileceğini düşünüyor, bir çıkış yolu arıyordum . Korkuyor muydum ?
Tabiki, Evet .
Bedenim en ufak bir cesaret kırıntısı arıyordu. Kendimi ne kadar " Hiç bir sorun çıkmayacak " gibisinden teselli etmeye çalışsamda yapabildiğim tek şey yutkunmak oluyordu. En sonunda kendimi toplayıp yavaş ve seri adımlarla yürümeye başladım. Bacaklarım heyecandan titiriyor bedenimi zar zor taşıyordu.
Eylül ne oluyor sana ? Niye böyle güçsüz oldun biranda? Yaptığım tek şey kendimi sorgulamak ve bu saçma halimden kurtulmaktı .
Derin bir nefes alıp verdim ve ışıkları yanıp sönen bara giriş yaptım.
Tahmin ettiğim gibi beni çağırdığı yer bir bardı. Çok da şaşırtmamıştı beni. En azından daha bilindik bir mekandı. Böyle yerlerden pek hoşlanmasamda çaresizce içeri girdim. Adımlarımı her attığımda kalbim daha hızlı atıyor ve bu da beni belli belirsiz bir paniğe itiyordu. Elimde olmadan heyecan yapmıştım. Bu heyecan güzel bir hisle ortaya çıkan bir duygu değildi. Bu korku ve endişe karışımı bir şeydi.
Gözlerimi yakan kuvvetli ışığı görünce elimi gözlerimin üstüne siper ettim .İçeri çok kalabalık değildi. Ve öyle kulakları delercesine çalan bir müzik de yoktu . Sıradan kaliteli ve elit bir ortamda herkes kendi halindeydi . Ayakta bir an dikilirken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Mini el çantamdan telefonu çıkarırken giriş yerinin önünden kenara çekildim. Telefonumun mesaj bölümü ne bakarken Savaş ın biryerlerde beni izlediğini farkettim.
" Tam altı dakika geç kaldın? "
Bu Savaştı. Bunu biliyordum ama neden bu kadar hesaplamış anlayamasamda etrafıma göz gezdirmeye başladım. Yürümeye devam ederken yerdeki ahşap zeminde tıkırdayan topuklularım gergin olmamı sağlıyordu. Elimde ki çantayı sıkıca tutarken boş bir bar taburesine oturdum . Hala gözlerim etrafımı tararken ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum .
İçimden bir ses buradan gitmemi söylerken, zihnim buna yeltenmemem gerektiğini belirtiyordu.
Hangisini dinlemem gerektiğini düşünürken yanımda hissettiğim hareketlilikle başımı o yöne çevirdim.
Resmen kalbim küt küt atıyordu. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm kişiyle şoka girerken bir an hayal gördüğümü düşünüp gözlerimi kapatıp açtım.
"AA..zra "
"Yaa canım, ben !"
Arkasından çıkan Aslı da elini sallayıp bana " Ve ben " diye dudaklarında sahte bir gülüş belirdi.
Hemen arkamdan gelen Savaş ile ortalık iyice karışmıştı. Bana ne olduğunu anlamak istercesine bakarken anlamsız bir ifadeyle ona baktım. Bütün bu aksilikler ile galiba ölücektim.
Ve sanırım kalp krizi geçiriyorum.
♥♥♥
Parmaklarını masada tıklatan Savaş, sinirle etrafı izleyen Azra , gergin bir şekilde tırnak yiyen Aslı ve hepsinde tek tek gözlerini gezdiren ben .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR AŞK
Dla nastolatkówBirbirinden ölümüne nefret eden ama aynı zamanda birbirlerine ihtiyaçları olan iki ölümlü beden. Ruhları bazen onlardan habersiz buluşur, onların kendi zihinleri ile yapamadıkları sevgiyi o ruhlar birbirbirlerine gösterirlerdi. Ne farkederdi ki , bi...