twenty three

1.7K 142 302
                                    

[ Jonathan Clay - Heart On Fire  *LOL movie version* ile okumanızıtavsiye ederim.]

6 YIL SONRA

"Anne,anne,anne!" Oflayarak kafamı kaldırıp dakikalardır başımda bana bir şeyler anlatmaya çalışan kızıma baktım.

Kağıtları bir kenara itip telefonumu tonlarca çizimin arasından bulmaya çalışıyordum. "Anna, müsait değilim."

"Ama bu çok önemli." dedi kağıtları özensizce yere itip cam masanın üzerine zıplamadan hemen önce. Yere attığı çizimlere nefesimi tutarak baktım, onlar benim sonbahar koleksiyonumdu.

"Mamma, guarda me." (Anne bana bak.)

Masadan kalkıp, yere attığı kağıtları toplamaya başladım. Yeteri kadar hatta olmam gerekenden çok daha fazla gergindim.

"Anna lütfen gidip babanla uğraşır mısın?"

Ofladı. "Anne, sadece imzalarınıza ihtiyacım var."

Çizimleri toplayıp masaya tekrar koydum. Masanın altında sıra sıra dizilmiş dosyalardan birini elime alıp, işime döndüm.

"Babana söyle benim yerime imza atsın, Anna."

Bana onunla hiç ilgilenmediğime dair nutuk çekmek üzereyken Thomas içeri girdi. Elinde tuttuğu kahvelerden birini masanın üzerine bırakıp, yeşil renginden dolayı kivili olduğunu düşündüğüm milkshake bardağını Anna'ya uzattı. Anna bardağı masaya koyup babasının kucağına zıplarken, ben kahvemden bir yudum alıp çizimleri dosyaya yerleştirdim.

"Baba, annem benimle ilgilenmiyor."

Thomas bu haline gülüp, onunla beraber odanın diğer tarafında ki koltuğa oturdu. Bunlar son çizimlerdi, koleksiyonun son dört parçası. Dosyayı tamamladıktan sonra gidip sekreterime verdikten sonra tekrar odaya döndüm.

"Neden Anna ile ilgilenmiyorsun?" dedi Thomas gülerek.

Milkshake ve kahveleri alıp onların yanına gittim. Sıcak bardak elimi yakmıştı ve kızımın bu soğuk havada hâlâ soğuk içecekler tüketmesi beni endişelendiriyordu. Anna ise bunu hiç umursuyor gibi gözükmüyordu çünkü tek seferde yarısını içmişti bile.
"Benden bir şeyler imzalamamı istiyordu. Ben de sana gitmesini söyledim."

Anna hevesle Thomas'ın kucağından kalkıp benim masama gitti. Eline bir kağıt ve kalem alarak yanımıza döndü. Tükenmez kalemin kapağını ağzıyla açıp bize uzattığında ben kalemi almadım ama Thomas her zaman olduğu gibi onun istediğini yaparak kalemi aldı. Kaşlarımı çattım.

"Hayatım en son boş bir kağıda imza attığında, Anna'nın kendine bir pastane aldığının farkındasın değil mi?"

Dediğimi bir dakika düşünüp kalemi elinden geri bıraktığı zaman Anna bana bakıp dudak büzdü.

"Bu sefer gerçekten öyle bir şey yapmayacağım baba söz veriyorum."

Parmaklarımı buklelerinin arasından geçirip onu kucağıma çektim. Hâlâ küçük olan ellerini belime dolayıp kafasını göğsüme koydu. Uzun kirpikleri kazağımın açık bıraktığı tenimi gıdıklıyordu. Artık onu kucağımda taşımakta zorlanıyordum.

Geçen altı sene içinde büyümüş ve kocaman bir kız olmuştu. Seneler akıp giderken Anna, düşünmek istemediğim bir şekilde ona daha çok benzemişti. Kahverengi düz saçları yavaş yavaş yerini buklelere bırakmıştı. Göz rengi hala baskın bir maviydi ama gözlerini kapayıp gülümsediğinde kendimi o'na bakıyor gibi hissediyordum.

Bazen onu böyle uzun uzun izlerken geçmişi hatırlıyordum ve kalbimde bir sızı oluşuyordu. Ne kadar acı çektiğimi, ağlayarak uyandığım geceleri, tedavi gördüğüm zamanları hatırlıyordum. Hayatımın en boktan iki senesini geçirmiştim, kimseyi tanımadığım hatta dillerini bile bilmediğim bir ülke benim acılarımı biliyordu.

Palindrome | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin