eighteen

1.7K 138 166
                                    

Bölüme şarkı bulamadım, tavsiyeniz varsa seve seve kabul ederim.

Telefonumun titremesiyle huzursuzca yerimde doğruldum. Gelen tüm bildirimler artık ödümü patlatıyordu. Harry'i uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Yanımda duran telefonumu alıp odanın dışına çıkarken, mesaj bildirimleri bir korku filmindeymişim gibi hissetmeme sebep oluyordu. Kapının önünde, ellerim titreye titreye mesajı açtım.

Bilinmeyen Numara: Seni çınar ağacının altında bekliyorum Dorothy, bu sefer kaçmak yok.

Gözlerimi sanki açıp kaparsam mesaj değişecekmiş gibi sıkıca yumup tekrar açtım ama kelimeler bir tokat gibi tekrar suratıma çarptı. Fark edilmemek adına, her zaman yaptığım gibi mesajı sildim ve hızla çıktığım odaya geri girdim.

Dolabın önünde Harry'nin evine getirmeyi akıl ettiğim birkaç parça kıyafetten, bir şort ve askılıyı üzerime geçirdiğim gibi arkama bakmadan -çünkü eğer Harry'e bakarsam yaşadığım anın yoğunluğundan ötürü ağlamaya başlayacağımı biliyordum.- odadan çıktım. Diğer odada uyuyan kızımı kontrol ettikten sonra aceleyle bir işimin çıktığını belirten notu yazıp buzdolabına yapıştırdım.

Arabama atlayıp son hızla evime doğru sürmeye başladığımda bu günün geleceğini biliyordum. Bir şekilde yaptığım hatanın karşıma çıkacağının farkındaydım. Sadece, bunca sene sonra her şey yeni yeni düzelmeye başlamışken olacağını tahmin etmemiştim. İçimde her dakika büyüyen bir korku vardı. Kaybetme korkusu her bir hücremi ele geçiriyordu.

Çok sevdiğiniz birisini kaybetme ihtimaliniz sizi içten içe öldürüyor, sağlıklı düşünmenizi engelliyordu. Tıpkı, salıncakta sallanmak gibiydi. Düşmeyeceğinizi biliyordunuz ama parmaklarınızın metalden kayacağını düşünmek yavaşlamanıza sebep oluyordu. Dakikalar bende bu hissi uyandırıyordu, sanki her dakika Harry'i kaybetmeye bir kilometre daha yaklaşıyordum.

🍁

Arabayı annemelere görünmemek için evden oldukça uzağa park edip, çınar ağacına doğru koşmaya başladım Harry ve benim evimin olduğu sokağı arkamda bırakıp, ormanlık alana girdiğim de nefesim kesilmişti. Yüz yıllardır orada olduğunu düşündüğüm görkemli çınar ağacı görüş alanıma girdiği zaman, kalbim heyecandan ağzımda atmaya başlamıştı.

Bir dakika sonra ise onu gördüm. Siyah dizinin hemen altından başlayıp baldırlarına kadar uzanan derin yırtmaçlı kalem eteği, buz mavisi kalın askılı büstiyeri ve siyah ince topuklu ayakkabılarıyla benim olduğum tarafa bakıyordu. Sarı saçları dalgalar halinde beline kadar uzanıyor ve rüzgârın etkisiyle savruluyordu. Dudaklarına sürdüğü kırmızı ruj ve yüzünde ukala bir sırıtışla yaklaştıkça daha çok tedirgin hissetmeme sebep oluyordu.

"Dorothy," diye mırıldandı nihayet yanına ulaştığım zaman.

Her zaman güzel bir kız olduğunu düşünüyordum ama şimdi karşımda bir tanrıça duruyordu.

"Eillie."

2006 / Holmes Chapel *sene sonu gösterisinden aylar önce*

"Git!" diye bağırdım bana doğru elinde sıkı sıkı tuttuğu voleybol topuyla gelen Harry'e.

Beni hiçbir zaman dinlemediği gibi yine dinlemedi ve kararlı adımlarla yanıma gelmeye devam etti. Düştüğüm için çamura batmış ayakkabımı çıkartıp ona fırlattığımda gülerek ayakkabımdan kaçtı. Yere düşen kırmızı babeti, çamurlu olmasını önemsemeden eğilip yerden aldı.

Diğer tekini çıkartıp atmaya hazırlandığım sırada çoktan yanıma gelmiş, benim gibi sırtını çınar ağacına yaslamıştı bile. Evden çıkarken ne kadar mutlu olduğumu düşündüm, bu mutluluk iki saat bile sürmemişti. Ucu çamur olmuş beyaz elbisemi çekiştirip, sinirle bağırdım.

Palindrome | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin