Kurtuluşun İlk Günü

1.5K 89 31
                                    

Bu bölüm kalbin kadar güzel olmasa da, senin Mustafa Salim.
Tanıdığım en güçlü insan. Abim.

Giriş bölümü diyelim mi o zaman?
Her şeyin başladığı ve hiçbir şeyin bitmeyeceği yerdeyiz.
Hep benimle yürüyün, okuduğunuz her harf hayatınıza güzellik katsın:)

Bölüm şarkısı Mark Eliyahu- Coming Back

Keyifli Okumalar;


Yere düşüp kanlar içinde parçalara ayrılan cam bardağın parçalarında çocukluğumu aradım. Kanamazdı bardaklar.
Parçalara da ayrılmazdı kalpleri.
Kalpleri yoktu ki onların.
Parçalarını kaybetti hepsi...

Çocukluğum yoktu benim.
Bir sabah uyandığımda anne sesi duymak istemedim.
Çünkü annem vardı benim.
Sizin hayatınızı sizden aldılar mı hiç?
Gözlerinizi alıp başka bir insana takmaktan veya böbrek naklinden bahsetmiyorum.
Benim, kaybolup gidecek bu topraktan bedenimin, başka bir hayata ait olduğunu öğrendim.

Ne var ki diyeceksiniz, kendini  bu boş hayata sen mi hapsettin?
Ben; Asel, baldan bir ırmakken, kuruyup gittim. Çocukların parklarda mutluluk çığlıkları attığı yaşlarda ben gözyaşlarımı sildim.
Mumdan bir çığlık değildim, söndüm ama yanmaya devam ettim.
Savaşın ne olduğunu bilmezken, barışı düşledim.
Bir kar küresinin içindeki kar tanesi değildim, olsam cam fanusu günden güne kirletirdim...
Kar demişken, kar taneleri beyaz olurdu.
Ama ben bu yangının içinde, alevden bir kütleyim...

Hatırlatmasın artık taze kesilmiş demir kokusu kanı çağrıştıran acısıyla çocukluğumu bana...
Trenin dümeninden çıkan buhara karışmasın ruhum hezeyanla.
Bedenine yakış ruhum...
Bal saçlarıma, bal gözlerime otur artık.
Uçurum bile görmemişken herkesin ite kaka uçurumun kenarına  getirdiği, son hamleyi yapan elin dokunduğu anda bedeni parçalanan kız değilsin şimdi sen.
Vücudunda morluk görmeyince şaşırma artık.
Sen kendinin tabiatısın, akar içinde şelaleler ılık ılık...
Arabanın arka koltuğunda kolunu camdan çıkarmakla bitmeyecek özgürlüğün.
Kimsenin gözlerine bakarken utanmayacaksın.
Uçurumda düşmanın olan ve kaymana yardımcı olan toprak en büyük dostun artık.
Toprak senin yüzün.
Elin, kolun toprak.
Çık artık şu buharların içinden.
Diri diri gömüldüğün bu dünyadan sıyrılarak hükmetme vakti şimdi yüreğinden...

Tutabilmek istiyorum artık görebildiğim şeyleri.
Karanlık sokaklar boyunca yürüdüğüm yolların sonunda hiçbir zaman dibini göremeyeceğim kadar derin çıkmazlara girmesin bedenim.
Ben korktuğumda kendim sarmalarım korkan bedenimi.
Göremeyeceğim şeyleri hayal ederken hep bir kelime sayıklarım.
Kulaklarımı kapatıp duvar diplerine sindiğim günlerde, titreyen ellerimle hayatıma yeni bir sayfa açarım...

Kalp atışı duyulur mu?
Kalp atışım avucumda serzeniş olur mu?
Kalbimi hissedeceğim bir gün doğar mı acımasız dünyaya?
Sıcak bir kol değil istediğim, sevgiyi birilerinde arayan insanlardan değilim.
Herkesin mutlu olduğu yerlerde neden hep tekim?
"Anne!" demek için yerinden oynamadı ses tellerim.
"Baba!" diyerek tüm korkulardan emin olabilmeyi çok isterdim.

Kendim olmayan kendimi aradığım yerlerden elimi kolumu çekmeliyim.
"Eğer cennete gidersem;" dedim,  "yüzümü değil, yüzümdeki bu acınası yorgun ifadeyi silmek isterim..."

***

Yürüdüm, yürüdüm, atacak adımım kalmadığında kendimle karışmamak için durdum.
Bu karanlıkta yüzümü görebilmek için savaş verdiğim günleri özlemeyeceğim.
Bir salıncağın keyif verdiği çocuklardan değilim.
Salıncak görmesin gözlerim, hareket etmesin dünya; rüzgar bile esmesin...

Saçlarımı; belki annem küçükken dokunmuştur diye, bu yaşıma kadar kestirmedim. Bundan sonra da kesmeyeceğim.
Uzun, kahverengi ve benim gibi ölmüş saçlarımı iki yanıma alıp buradan gideceğim!
Bir daha da lekeli aynalara yüz sürmeyeceğim.
Vücudumdaki morluklar geçsin diye çok dua ettim.
Ama bırakmadı bedenim.

Yavaşça elimi aynaya doğru kaldırdım ve tam yüzümün yansımasına koydum. Titreyen ellerim hızla aşağı kayıp giderken ben de bu dünyadan kayıp gitmek istedim.

Dişlerimi birbirine geçecek kadar güçlü bir şekilde sıkıp sabrettim.
Bu havadan bir nefes daha içime girmesin diye nefesimi tutup, buradan çıktığımda çok güzel bir hayatımın olacağına inandırdım kendimi.

Şiir olmayan hayatıma kafiye döşedim.
Yatağın üzerinde duran küçük valizime masadaki, burada durduğum günlerde umudum olan o bilekliği ekledim.
Kimin olduğunu bilmediğim büyük hırkayı hızlıca üzerime geçirdim.
18 yaşıma girdiğim gün, bu işkence yerinden kurtulduğumu hafızama iyice işledim.

Yatak diyemeyeceğim sertlikte, her gece kabuslarıma şahit olan demir parçasının üzerine oturup bir ses bekledim.
Pencereden içeri sızıp saçlarımı yüzüme saran rüzgara karşı başımı dikleştirdim.
Duvara kazıdığım şiiri son kez okumak üzere duvara gülümseyerek baktım.

"Gözlerimi yine kapattım bu gece anne.
Gözlerini kapa görürsün derlerdi, göremiyorum seni.
Teninin sıcaklığı ömrüme kefil olacakken buz tutmuş betonlarda geceyi sabah ettim.
Hayat bana öyle güzel şeyler verecek ki;
bu günleri tek başıma geçirdim.
Güzel bir gün geçirebilmek için bu kadar sene bedel ödendiğini bilmezdim.
Tanımadığım seni özledim, tanımadığım babamın şefkatini özledim.
Yüzüm belki size benziyordur diye her gün yüzümü sevdim.
Senin adını ileride çocuğuma koyabilmek için her gece ağlayarak rüyamda ismini görmek için dua ettim.
İnşallah beni bir yerlerden izlemiyordur Allah'ım dedim.
Anneler üzülürmüş evladına bir şey olursa, ben burada çektiğim işkenceleri hayatıma hapsettim.
Senin beni izlemeni bu yüzden istemedim, bana yapılanları görürsen üzülürdün bilirim.
Bir gece dizimden akan kanlar bacağımda yol çizerken, o yoldan gelmeni diledim.
Güneş kadar sıcaktır diye sevgin, şu küçücük pencereden giren güneş ışınlarını öperek kanattım dudaklarımı.

Gözümden akan yaşlar acıdan değildi annem;
sakın üzülme, sadece seni çok özledim..."

Hıçkırıklarla ağlarken derin bir iç çekerek gözlerimi sildim.
Ve odada yankılanan sese kulak verdim.
"Asel Haznedaroğlu, çıkış işlemlerin yapıldı. Eşyalarını toplayıp arkadaşlarınla vedalaşabilirsin."

Instagram: berracamlidere

SARSINTI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin