Hayal Kırıklığı

533 41 10
                                    


Multimedya: Aras Başdere

Çaresizlikle titreyen ellerimle demir kapıya ellerim kanayacak kadar sert bir şekilde vurdum.
Tırnaklarım demirde tiz bir ses bırakırken "Açın kapıyı!" diye avazım çıkarcasına bağırdım.
Gözlerim dolmaya başlarken karanlıktan kaçmak için gözlerimi kapattım.
Kendi aralarında konuşma sesleri geliyordu. "Açarsanız kimseye bir şey söylemem," diye bağırdım onları ikna etmek için.
Kapının kolunu tutup sallayarak açılması için zorluyordum.
Gözümün önüne düşen saç buklesini üfleyerek geri gönderdim.

Geri geri giderek bir anda hızlıca koştum ve kapıya tekme attım.
"Eğlen işte tek başına," diye seslendi birisi.
Sinirle ellerimi yumruk yaptım ve çığlık atarak iki elimi de kapıya dayadım.
"Aç dedim!" diye bağırdım sesim çatallaşırken.
"Biz gidiyoruz, sana iyi geceler. Burasının sana uygun olmadığını düşünmek için bol bol vaktin var." diyerek güldü.
Telefonum olsa Aras'ı arayıp buraya çağırabilirdim ama o da yoktu.
Gözlerimi sıkıca kapatıp dükkanın içinde bir sağa bir sola gitmeye başladım.
Vakit bir şekilde geçecekti ve ben buradan çıkacaktım.
"Biri beni bu hayattan kurtarsın," diye bağırdım çığlık atarcasına.
"Kurtulamıyorum," dedim. "Yapıştı üzerime bu hayat. Ömür boyu sürecek bir belanın içindeyim."

Saatlerce dükkanın içinde gezdikten sonra artık yorulmuştum.
Köşeye geçip sırtımı duvara yasladım ve dizlerimi kendime çekerek oturdum.
Başımı kaldırdığımda çıkabileceğim bir cam aradım ama o da yoktu.
Nefesim daralmaya başlamıştı.
Burnumdan derin derin nefes alarak nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.
Ellerimi dizime koyup yüzümü kapadım.
O gece de böyle karanlıktı.
Böyle acıydı o gece de...
Yine aynı şeyleri hissediyordum.
Ama şimdi birine bir şey olacaksa ve o kişi ben olacaksam bu benim için en büyük ödül olurdu.
Yaren'ime kavuşmak...
Onun cennet kokusunu ciğerlerime kadar çekmek.
İpek gibi saçlarında ellerimi gezdirmek.
Onunla burada olsak hiçbir şeyden korkmazdım.
Nefes alamamaktan, karanlıktan, burada sabahlamaktan...

Onu geri getirmek için canımı bile verirdim.
Ama canımı versem bile geri gelmeyecekti.
Bunu bilmek kalbimi küçük küçük parçalara bölüyordu.
Hiç birleşmeyecekti bu kalp, öyle çok kanadı ki; birleşemezdi.
"Allah'ım ne olur kurtar beni bu çıkmazın içinden," dedim dirseklerim dizlerimdeyken.
"Bana tutunacak bir dal ver."

Her insan öldüğünde bir yıldız kayar demişti küçükken babam.
Üstelik o gece en fazla yıldızın kaydığı gecelerden biriydi.
Yani bu kadar kişi mi ölüyordu?
Bu kadar kişinin sevdiği mi kalıyordu bir başına?
Kutup yıldızı mı kayardı, daha az parlak olan mı?
Yaren öldüğünde kutup yıldızım kaydı benim.
Yönümü kaybettim.
Gidişini seyrettim.
İstememiştim o gece hiçbir yıldızın kaymasını.
Bir yıldız kaydı ve ben kimsenin ölmemesini diledim.
Bir yıldız daha kaydı; bir tane daha kaymamasını diledim.
Bir tane daha kayınca, kayan yıldızların daha güzel bir yere gittiğine inandım.
Yoksa yıldız kayması insanlar tarafından bu kadar mutlulukla karşılanamazdı.
Büyüyünce öğrendim yıldızların kaymadığını...

Başımı duvara yaslayarak gözlerimi tavana diktim ve bir mucize olmasını bekledim.
Titreyen elimi cılız bir hareketle havaya kaldırdım ve ellerimin arasında Uras'ın elleri varmış gibi baktım.
Gözlerimi kapatıp onu hissederken bir sarsıntı delip geçti beynimi.
Çığlık atarak nereye olduğunu bilmeden koşmaya başladım.
Kapıyı yumruklarken ellerim kanıyordu.
Deprem oluyordu ve ben burada yalnızdım.
Gözlerimden yaşlar hızla yere saplanırcasına düşerken korkuyla bağırdım ve sesim kısılana kadar birinin beni buradan kurtarması için çığlık attım.
Saç diplerim bile terlerken sesli bir şekilde dua okuyordum.
Delirmek üzereydim.
Dükkanın içindeki lamba sallanırken acıyla yere çöküp yüzümü betona yasladım.

SARSINTI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin