Olmayan bir hayat kül oldu.
Yarım bir hayat bütün oldu.
Belki sadece benim hayatım hoşçakallarla doldu...Babam tüm çaresizliğiyle gözlerimin içine bakarken "Annen öyle demek istemedi kızım," diyerek beni tuttu ve başımı öptü.
Hiçbir şeyi değiştirmeyecek bu hareketine acıyla gülmek istedim.
Göz yaşlarımı içime kilitledim ve yüzlerine son kez Asel Haznedaroğlu olarak baktım.
Annemin öfkeli sesi yankılandı yine odada "Eğer istiyorsan bu evde kalabilirsin, seni sokağa atacak değilim."Duyduklarım gururumu daha fazla ezip parçalarken titreyen sesimle "Bugüne kadar bana yaşattığınız her şey için teşekkür ederim. Burada kalmamın anlamı yok.
Bunları duyduktan sonra diyecek bir şey bırakmadınız," diyerek yutkundum.
Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim "Ama şuna emin olabilirsiniz ki, kardeşimle birlikte ben de öldüm.
Ölü olan biri tekrar öldürülebilirmiş, bunu öğrendim.
O her zaman benim kardeşim.
Siz de tanıdığım güzel insanlar olarak kalacaksınız..."Başıma tüm dünyanın uğultuları dolup beynim patlayacak gibi olduğunda arkamı dönüp hızlıca odama gittim ve kapıyı kapatıp komodinin üstünde duran kardeşimin kolyesini alıp cebime koydum.
Onunla birkaç anımızı da cebime koyduktan sonra dişlerimi sıkarak odaya son bir kez baktım.
"Hoşça kal çocukluğum," diye fısıldadım.
Babam kapıyı açıp "Asel," diyerek bana doğru bir adım attı ve "Hiçbir yere gitmiyorsun," dedi kararlı bir şekilde.
"Hiçbir yere gidiyorum," diyerek bir noktaya daldım. "Nereye gittiğimi ben de bilmiyorum ama gidiyorum."Odadan çıktığımda "Eşyaları istemiyorum. İhtiyacı olan birilerine verebilirsiniz," dedim boş bir noktaya bakarak.
Öğrendiğimde belki ağlamam, çıldırmam gerekiyordu fakat insan kendi hayatının bir yalan olduğunu ve bugüne kadar kandırıldığını anlayınca normal davranamıyordu.
Büyük bir kabusun içerisindeydim.
Bir fırtına gelip güçlü bir ağacın tüm dallarını koparmıştı.
Çıplak bir gövde gibi kaldım yalnızlığımla.
Babam "Kızım gitme," diyerek ağlamaya başladı.
Bana sarılıp gitmemi engellerken annem "Tutarsan seni de silerim," dedi ciddi bir ifadeyle.
Anneme doğru birkaç adım atıp "Ben sizin düşmanınız değilim," dedim başımı biraz kaldırıp. "Hiçbir zorluk çıkarmadan gidiyorum, umarım tekrar çocuk sahibi olursunuz."Yıllardır annem olarak gördüğüm kadının karşısında 'anne' dememek için tutuyordum kendimi, tüm benliğimi.
Bir çocuktum daha.
Bir gecede büyüdüm.
Büyüdükçe büyüdüm.
Her gece biraz daha büyüttüm içimdeki beni.
Kapıya doğru son adımlarımı atarken "Kendinize iyi bakın," diyerek elimi ağzıma götürdüm ve ağlayış sesimin duyulmasını engelledim.
Babam kapıda beni geçirirken montumu sırtıma koyup "Üşürsün güzelim," diyerek bana sıkıca sarıldı.
Babama karşı hala bir duygu değişimi hissedemiyordum.
Hala babam gibi geliyordu.
"Seni çok seviyorum." diyerek evden çıktım.İçimdeki çığlıkları bastırmak istercesine koştum, koştum, koştum.
Benliğimi bir yere bırakıp hayatıma öyle devam etmek istiyordum.
İçimi aynı anda yakıp kavuran hem de donduran bir fırtınanın ortasındaydım.
Yanımdan geçen insanlara aldırış etmeden daha hızlı ve ağlayarak koştum.
Bir mucize olması gerekiyordu şimdi; tüm bu yaşadıklarımı unutturacak bir mucize.
Mucizenin bana gelmeyeceğini bildiğim için ben ona koştum.
İçimdeki umudu kalbime yamayıp kanayan yaralarımı durdurmaya çalıştım.
Ara sokaklardan birine girerek yere çöktüm ve bağırarak ağlamaya başladım.
Küçük bir çocuktum ve yapayalnızdım.
Gecenin karanlığı üstüme çöken bir kabus olmuştu ilk defa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARSINTI
JugendliteraturYere düşüp kanlar içinde parçalara ayrılan cam bardağın parçalarında çocukluğumu aradım. Kanamazdı bardaklar. Parçalara da ayrılmazdı kalpleri. Kalpleri yoktu ki onların. Parçalarını kaybetti hepsi... Çocukluğum yoktu benim. Bir sabah uyandığımd...