Karanlık odada yatan genç uyku gözlüğünü bile çıkarmadan elini hızla yatağının yanındaki komidine yaklaştırdı . Bir kör misali komidinin üstünü yoklarken sonunda eline kumandasını alabilmişti . Hergün bastığı o tanıdık büyük tuşa bastı ve sonunda oda aydınlanmaya başladı . Panjurları açmıştı . ( hani filmlerde de olur ya böyle pencerelerin önünde bir mekanizma olur lskdlgldgd )... Kesik ve hızla nefes alırken bunu neden yaptığını bilmiyordu bile . Odaya yavaşça ışık dolarken beyaz tavana baktı ve ellerini dağılmış saçlarına daldırdı . Saçları da t-shirtü gibi ıslanmıştı . Sırtını terinden ıslanmış yatak minderinden kaldırdı ve ayaklarını yataktan yere indirdi . Ayılmaya çalışırken yüzünü iki eli arasına aldı ve kendine geldiğinde ise yavaşça doğrulup odadaki özel banyoya ilerledi .
Uzun bacaklarına beyaz dar pantolonunu geçirdilten sonra beyaz kazağı kafasından geçirdi ve bol kazağın gövdesini sarmalamasına izin verdi . Aynada kendine baktı . Esmer tenine zıt olarak beyaz giyinmek yakışıyordu . Siyah saçlarına parmaklarını daldırarak doğal bir şekilde geriye tararken ağzına hava doldurup yanaklarını şişirdi . Bu şekilde kendine baştan aşağı baktı ve en son büyük ayaklarında durdu .
Ardından yeni boşaltılmış olan elbise odasına girdi . Hala birkaç parça kıyafet ve ayakkabı olan rafa yaklaşıp siyah bir botu eliyle kavradı ve eğilip yavaşça yere bıraktı .
Hazırlanması bittiğinde sırtına siyah zımbalı sırt çantasını taktı ve oda kapısına yöneldi . Kapı kolunu tutup odadan çıkıyordu ki birden elini kapı kolundan aşağı kaydırdı - hatta bunu yaparken eli pürüzlü olan kapıya sürtünmüştü ve biraz canı yanmıştı - ve arkasına baktı . Büyük odasına . Açık bıraktığı pencerenin önündeki perde havalanırken gözleri daldı ama hemen kendine gelip gerçekliğe döndü . Bir an bile tereddüt etmeden kapı kolunu indirdi ve hızla odadan çıktı .
Ayna gibi parlayan parkede ilerlerken yansımasını umursamadı ve uzun merdivenlerden aşağı indi . Büyük yemek odasına girdiğinde küçük tekli koltuklardan birine sırtındaki çantayı bıraktı ve çoktan hazırlanmış uzun yemek masasına oturdu . Canı bir şey yemek istemediği halde tabağına birkaç parça şey alırken hizmetlinin o tanıdık sessiz adımları büyük evde yankılandı . Yaşlı adam esmer çocuğun karşısında durduğunda önce eğilerek selam verdi ardından gür sesiyle konuştu
'' Küçük Bey Zitao bir şeyler ister mi ? Hoşunuza gitmeyen bir şey var mı ? ''
Esmer çocuk ifadesiz yüzüyle içinden '' Çok şey var '' diye geçirirken yaşlı adama söylediği şey '' Teşekkürler '' olmuştu .
Tao'nun iştahı kapalıyken şimdi daha da kapanmıştı . Büyük yemek salonunun rahatça gördüğü geniş giriş kapısında bir deri bir kemik olan kadın belirmişti . Yani annesi . Saat daha oldukça erkendi ve kadın eve yeni giriyordu . Kadın yüksek topuklu ayakkabılarına küfür etmeden önce eğilip ayakkabılardan kurtuldu ve pahalı Chanel çantasından gelen garip mesaj sesi üzerine elinden büyük olan telefonu çantadan aldı . Telefonun üzerinde parmakları oynarken sebepsizce sırıtıyordu . Ardından sonunda kafasını telefonunundan kaldırdı ve evin diğer ucunda yemek masasında oturup onu izleyen oğluna baktı .
'' Bebeğim kahvaltı mı yapıyormuuuuşş ? ''
Kadın garipçe konuştuktan sonra çantasını yere bıraktı ve yemek salonuna ilerleyip oğlunun oturduğu sandalyenin arkasına geçti . İnce kollarını oğlunun kaslı vücuduna dolarken yorgunca konuştu
'' Anneye sarılmak yok mu Zitao ? Bir süre birbirimizi göremeyeceğiz ''
Tao bir şey söylemek yerine boş bir şekilde masaya bakıyordu . Kadın onu sarmalamaya devam ederken yavaşça sandalyeden kalktı ve boyu uzun olduğu için kadın kısa kollarını daha fazla yukarıda tutamadı .