KAHVALTI

131 6 0
                                    


"Menekşe! Hadi uyan!"

Beş dakika daha anne, sonra kalkacağım. Söz, diye düşündü Menekşe. Gözlerini açmakta zorlanıyordu, hala uykusu vardı. Fakat kendisine seslenen kişinin annesi olmadığını fark eder etmez gözlerini açtı. Hala bir şey göremiyordu. Ancak yüzünü kapatan dağınık, kızıl saçlarını elleriyle çekince nerede olduğunu görebildi.

Şimdi hatırlıyordu.

Dün, geç saatlere kadar Pınar'la sohbet etmişlerdi. Menekşe artık oteline dönmesi gerektiğini söylediğinde, Pınar ona engel olmuş, nefes bile almadan kurduğu onlarca uzun cümlelerle Menekşe'yi o gece için evinde kalmaya ikna etmişti. Pınar, dolabından Menekşe için eski bir penye ve eşofman altı çıkarmış – Menekşe Pınar'ın parlak pembe tonlarındaki pijama takımlarından birini giymeye pek sıcak bakmamıştı çünkü- daha sonra içerideki televizyonun tam karşısındaki çek-yat kanepeyi açıp arkadaşı için hazırlamış, kendisi de yatmak üzere odasına gitmişti.

"Günaydın!" dedi Pınar, şimdi Menekşe'nin uyandığını görünce.

"Günaydın!" diye cevapladı Menekşe, yatağında gerinip uyku mahmurluğunu üzerinden atmaya çalışarak.

Pınar mutfağa doğru yürürken, Menekşe de yavaşça yerinden doğrulup lavaboya kadar gitti. Döndüğünde, yatağının toplanmış olduğunu gördü. Ayrıca mutfakta da harika bir kahvaltı masası onu bekliyordu.

"Niye bu kadar zahmet ettin?" dedi Menekşe mahcup olmuş bir şekilde. Pınar şimdi ocağın üstündeki çayla dolu çaydanlığı alıp kahvaltı masasına oturuyordu.

"Ne zahmeti?" dedi gülümseyerek. "Beş yıl aradan sonra buluşmuşuz. Bırak da arkadaşımı biraz ağırlayayım."

Menekşe samimi bir gülümsemeyle arkadaşına baktı ve onun tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Eee... İntikam düşüncende hala kararlı mısın?" dedi Pınar çayları doldururken. Bu soruyu sanki masanın ucundaki şeker kâsesini istermiş gibi monoton bir ses tonuyla sormuştu.

"İntikam mı?" dedi Menekşe biraz şaşırarak.

"Eh, haklısın," dedi Pınar çayları doldurup çaydanlığı masaya bıraktıktan sonra. "Sadece davet edilmediğin bir partiye gitmek pek intikam sayılmaz." Çayından bir yudum aldıktan sonra konuşmaya devam etti. "Yani dün gece uyumadan önce biraz düşündüm de... Tamam, mezunlar buluşmasına gittiğinde Janset ve 'Mahşer' grubu büyük bir şok geçirecekler. Ama eminim birkaç dakika sonra şokun etkisinden çıkıp yine seni küçük düşürmeye çalışacaklardır."

"Bunları neden anlatıyorsun?" dedi Menekşe. Yüzünde şaşkın ve hayal kırıklığına uğramış bir ifade vardı. Sabah uyanır uyanmaz girişeceği bir sohbet konusu değildi bu. Ama anlaşılan Pınar bu konuya ondan daha fazla kafa yormuştu. Ve Pınar bir şeyi kafaya taktı mı, bunu içinde tutup susması hiçbir zaman ihtimal dahilinde olmamıştır. Bu yüzden aslında Menekşe Pınar'ın konuyu açmak için kahvaltıya kadar beklemesini bile başarı sayabilirdi.

Pınar masanın öteki ucundan uzanıp Menekşe'nin elini tuttu. Kaygılı görünüyordu. "Sadece bu konuyu daha iyi düşünmeni istiyorum Menekşe. Janset'i ve Mahşer grubunu sen de biliyorsun. Seni mezuniyet balosundaki gibi tekrar üzmelerini istemiyorum."

"Üzemeyecekler de," dedi Menekşe kararlı bir şekilde.

"N-ne demek i-istiyorsun?" dedi Pınar kekeleyerek. Arkadaşının yüzündeki kararlı –ve biraz da ürkütücü- ifade onu şaşırtmıştı.

"Biliyor musun, bazı inanışlara göre Mahşer'in beşinci bir atlısı varmış," diye söze başladı Menekşe derin bir nefes alıp düşündükten sonra. Pınar Mahşer grubunu bildiğinden ve dört atlı terimine yabancı olmadığından konuya direkt dalmıştı. "Hem de bir kadın. Anka kuşu gibi Mahşer'in dört atlısının yarattığı yıkımdan yeniden doğmuş ve doğa ve insanlar için daha iyi bir gelecek hazırlamayı amaç edinmiş. Kimisi ondan kader ya da takdiri ilahi diye bahsediyor. Bir kısmı ise felaket denmesini tercih ediyor."

"Sanırım sen sonuncusunu tercih ediyorsun?" dedi Pınar biraz ürktüğünü gizleyemeden.

"Evet ama yeni ve daha iyi bir gelecek hazırlamak istemediğim de söylenemez. Sadece bunu yaparken birkaç kişinin felaketi olacağımın kesin olduğunu varsayabiliriz."

"Vay canına," diyebildi Pınar biraz etkilenmiş biraz da sinmiş görünerek. "Demek Mahşer grubunun beşinci atlısı olacaksın. Peki ama tek başına hepsiyle uğraşabilecek misin Menekşe?"

"Ben de dün gece bu konuyu biraz düşündüm aslında," diye itiraf etti Menekşe. "Evet, özellikle o beşi yine beni küçük düşürmeye çalışacaklar ve eminim fırsatları olursa bunu başaracaklar da. Ama ben onlara bu fırsatı vermeyeceğim."

"Nasıl?" dedi Pınar yüzündeki merakı gizleyemeyerek.

"Ben daha önce davranıp, onların küçük düşmelerini, hatta belki de birbirlerine girmelerini sağlayacağım."

"Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun peki?"

"Bilmiyorum, ama bana yardım edersen bir yolunu bulabilirim." Menekşe bunu daha çok bir ricada bulunur gibi söylemişti.

"Tabii ki yardım ederim," diye atıldı Pınar Menekşe'nin bile beklemediği bir çabuklukla. "Onlardan ben de en az senin kadar nefret ediyorum. Bunu sen de biliyorsun... Ama nasıl yapacağız?"

"İşe düşmanımızı tanıyarak başlayabiliriz," dedi Menekşe çatalındaki peyniri ağzına atarken. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı.

Aynı gülümseme şimdi arkadaşının yüzünde de belirmişti. Pınar heyecanla yerinden fırladı. "Bu kadar kahvaltı yeter o zaman. Hadi biraz dedektifçilik oynayalım."

ESAS KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin