Optimist Günlük;
Bugün çok mutlu bir gün olmalıydı. Öyle de oluyordu. En azından okuldaki öğle arasına kadar...
Sabah okula sevinçle gitmiştim. Hatta arabadan inip mor peruğumu takarken bile yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Çünkü bugün cumaydı. Yani okul haftasının son günü. Bundan sonra mor peruk takmak zorunda kalmayacaktım. Cezam bitmişti.
Bu sevinçle sınıfa girdim. Arka sırada oturan "Mahşer" grubunu (yine Pınar'dan öğrendiğime göre; "Mahşerin Dört Atlısı" demek biraz zor olduğu için çoğu kişi bu gruba kısaca "Mahşer" diyormuş) ve doğal olarak Yiğit'i de görünce sevincime ek olarak kontrolsüz bir gülümseme yerleşti yüzüme. Benzer bir gülümsemeyi beni fark eden Yiğit'in yüzünde de görünce, bugün hiçbir şeyin neşemi bozamayacağından emin olmuştum. Bugün evren benden yana, diye düşündüm.
Ne kadar da yanılmışım.
Her şey öğle arasında tepe taklak oldu adeta. Pınar ile kantinde yemeklerimizi yiyip sınıfa dönmüştük. Sınıfta Mahşer grubu ve birkaç kişi daha vardı. Pınar ödevini son bir kez kontrol etmek için sıramıza geçerken ben de dışarıyı izlemek için tek başıma sınıftaki pencerenin önüne gittim. Birkaç saniye sonra tam arkamdan "Bugün özgürlüğüne kavuşuyorsun, ha?" dedi bir ses.
Refleksle çabucak arkamı dönünce, konuşanın Yiğit olduğunu fark ettim. Grubundan ayrılmış –ki böylece, birbirlerinden hiç ayrılmayan "Mahşer" grubunun son teknoloji saydam organik bir yapıştırıcıyla birbirlerine yapıştırıldıklarına dair hipotezim çürütülmüş oldu-, yanıma gelmişti.
"E-efendim?" dedim kekeleyerek.
"Cezanın son günü değil mi bugün?" dedi Yiğit gülümseyerek ellerini pantolonunun ceplerine koyarken.
Ah! Ben niye onunla konuşurken bu kadar sakin olamıyordum.
"E-evet," dedim ben de gülümsemesini taklit etmeye çalışarak. Ama pek başarılı olamadım. Oscar ödüllü bir oyuncunun karşısına çıkarılmış günlük dizi oyuncusu gibi hissettim kendimi. Ama bu telaşım pek uzun sürmedi. Çünkü "Cadaloz Janset" birkaç yalaka arkadaşıyla sınıfa girmiş ve doğrudan yanımıza gelmişti.
"N'aber Yiğit?" dedi elini Yiğit'in omzuna atarak. Sonra bana haince bir bakış attıktan sonra Yiğit'le konuşmaya devam etti. "Yoksa bugün hava kapalı olduğundan güneşten alamadığın mor ve ötesi ışınlarının telafisi için arkadaştan yardım mı istiyordun?"
"Mor" ve ötesi ışınlar! Bu yeniydi işte. Mor saçlarımla dalga geçmekten hiç vazgeçmeyecekti bu kız. Başka bir işi yok muydu sanki? Evine her gittiğinde ders çalışır gibi "mor" rengi üzerine yapılacak aşağılayıcı espriler üzerinde mi çalışıyordu yoksa?
Ama bu defa ben de sessiz kalmadım. Beni Yiğit'in önünde rezil etmesine göz yumamazdım.
"Saçımla ne alıp veremediğin var senin!?" dedim sinirle. Yiğit "Onu boş ver," gibisinden birkaç sözle beni sakinleştirmeye çalışsa da, artık çok geçti. "Yüksek çözünürlüklü jambon Janset" sabır kotamı doldurmuştu artık.
"Saçın mı?" diye cevapladı Janset. "Gerçek bile değil o başındaki. Eminim sırf kafanda bize göstermeye korktuğun bir şey olduğu için o cırtlak mor peruğunu hiç çıkarmıyorsundur. Hep boynuzların ve uzun bir kuyruğun olduğundan şüpheleniyordum zaten. Kuyruğunu elbisenin altında saklamakta zorlanmıyorsundur tabii. Eh, peruk da boynuzlar için olsa gerek."
Tamam, bu ağırdı. Ama Janset boz ayı postuna benzer saçlarını yaptırıp güzel görünmek için –nafile de olsa- saatlerini harcarken ben evdeki kütüphanemizde dünya klasiklerini –hem de tuğla ağırlığındaki kısaltılmamış versiyonlarını- okuyordum. Bu yüzden, bir laf dalaşında ona yenilecek değildim. Sözcükleri kullanmak benim işimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESAS KIZ
Teen FictionMenekşe lisede başına gelenlerden sorumlu olan eski sınıf arkadaşlarından intikam almak ve onları kendine aşık etmek için dizi ve filmlerdeki esas kız klişelerini kullanmaya karar verir. Önünde intikam planını gerçekleştirmek için 1 ayı ve 5 eski dü...