Beynimi kemiren ağrı yanı başımda duyduğum hıçkırık sesi ile önemini yitirmişti. Gözlerimi açamıyordum. Yorgunluk bütün bedenimi ele geçiren bir canavar misali beni güçsüz kılıyordu. Bu güçsüzlükten kurtulmak istesem bile aralayamadığım göz kapaklarım bir cevap niteliğinde bunu yapamayacağımı anlamamı sağladı. Hıçkırıklara odaklandım. Sessizce ağlamaya çalışan bir kızın sesindeki hüzünlü tını etrafımı sarıyor, beni anlam veremediğim bu hüzne ortak ediyordu.
"Lütfen dayan ve kendine gel..."
Sağ elimde hissettiğim sıcaklık ile elimi tuttuğunu anladım. Nerede olduğumu bilmiyordum ama hissettiğim bütün duygular ona yardım etmemi söylüyordu.
"Sana ihtiyacımız var, buradan gidebilmek için sana ihtiyacımız var."
Tuttuğu elimin üzerinde sıcak bir ıslaklık hissetim. Göz yaşları elimin üzerine kapanan yüzü ile tenimle buluşuyordu. Sıcak nefesi soğuk parmaklarımın ısınmasını sağladı.
Elimi tutan elini hafifçe sıkmaya çalıştım. Bedenimi hareket ettirmemi engelleyen bu yorgunluğa lanet ettim. Ona sormak istediğim onlarca soru vardı. Neden ağladığını sormak istiyordum, neden hareket edemediğimi... Ama soracağım bütün sorular bedenimi pençeleri arasına alan yorgunluk ile engelleniyordu
Akabinde elimi nazikçe kucağıma bıraktı. Tenimden ayrılan sıcaklık ağlama seslerinin uzaklaşmasıyla beraber yerini alışılmış soğuğa bırakmıştı. Göz yaşlarının sıcaklığını artık hissedemiyordum.
°°°~°°°
"Emir, daha ne kadar sürecek?"
"Bir iki saate bilinci yerine gelir."
Kolumda hissettiğim batma hissi ile rahatsız olarak yüzümü buruşturdum. Başım felaket bir şekilde ağrıyordu. Gözlerimi bu ağrının kollarından uzaklaştırıp zar zor araladığımda meraklı bir çift kahverengi gözün üzerime sabitlenmiş bir şekilde beni izlemesini beklemiyordum.
"Sanırım yeni arkadaşımızın çok güçlü bir psikolojisi var. Bu kadar erken uyanmanı beklemiyorduk."
Buraya ilk geldiğim zamanki yatağa yatırılmıştım. Karşımdaki kız yatağın köşesine oturmuş bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu. Sarı saçları alelacele yaptığı belli olan dağınık bir topuz ile ensesinde toplanmıştı. Sesini daha önce duyduğumu hatırlıyordum ama zihnimin kargaşasında sesine ait anılara ulaşmak çok zordu.
Deniz, kızın biraz ötesinde ayakta duruyor ve gülümseyerek bana bakıyordu. Onu ilk gördüğüm ki halinden kurtulmuş üzerine siyah kısa kollu bir tişört giymişti.
"Size söylemiştim Ada, o güçlü biri. Nasıl hissediyorsun Dilay, daha iyi misin?"
Deniz'e nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim. Umut dolu bakışları üzerimde dolanırken yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Daha tam olarak nerede olduğumu bile bilmezken yaşadığım bu saçmalıklar silsilesinden sonra en son isteyeceğim şey o bakışların sebebi olmaktı.
"Ne kadardır baygınım?"
Sesim de bedenimde hissettiğim yorgunluktan payını almış gibi görünüyordu. Yatakta doğrulmak için hareketlendiğimde başımdaki ağrı vücudumda hissettiğim yorgunluğu aştı ve kendini daha çok belli etti. Bu ağrı o kadar tuhaftı ki bugüne kadar böyle bir baş ağrısı çektiğimi hatırlamıyordum. Arkamdan imdadıma yetişen bir çift el oturur pozisyona gelmeme yardım ettiğinde bakışlarımı bana yardım eden ellerin sahibine çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAAT
Science FictionOlacaklardan habersiz bir genç kız... Aylardır beklenen ekibin yeni üyesi... Kaderin oynadığı oyunlar hiç bu kadar acı vermemişti, attığı kahkahalar küçük bekçileri uyandırıyordu... Uyanmaması gereken bekçileri. Abisinden kaçmak istemişti, küçük be...