İnsanların hep "kaderimde bu varmış" demelerinden nefret etmiştim. Halbuki kendi kaderini kendi belirleyen insanlardır değil mi? Önümüze sunulan seçenekleri değerlendirip bir seçim yaparız ve bu bizim seçimimizdir, tıpkı sonuçlarına katlanacak olan kişinin biz olduğumuz gerçeği gibi... O zaman kabullenmek istemediğim bir gerçek vardı ki o da bu ana kendi isteğim ile gelmemden başka bir şey olamazdı.
Mantıklı bir seçim yapmamıştım veya o zaman düşüncelerimde yaptığım seçimin ne kadar yanlış olduğunu bilsem bile kendime doğruymuş gibi inandırmayı başarmış ve sonuç olarak burada boş boş duvarları izlemek zorunda kalmıştım.
Ne kadar yanlış seçimler yapmış olsamda hiçbir şey için geç değildi. En azından bu küçük umuda tutunmak ve sonsuza kadar bırakmak istemiyordum. Kendi hatalarım yüzünden küçük umutlar üretmeye çalışmam saçmaydı biliyorum ama karamsar düşüncelerin pençesi tehditkâr bir vaziyette üzerinize doğru gelirken duygularınızın size sunduğu sahte umutlar ise tek kaçış yolunuz olurdu.
Gözlerimi odamda dolaştırdım. Pencereden içeriye dolan sokak lambasının güçsüz sarı ışığı gecenin karanlığını zar zor aydınlatıyordu. Buradan gitmem gerekiyordu hatta çantam bile hazır yatağımın köşesinde dururken kesinlikle küçükte olsa bir plan yapmalıydım. Ama ben ne yapıyordum? Yatağın üzerinde oturmuş bir parmağımı bile kıpırdatmazken resmen kaderimin oyununa doğru kendimi teslim ediyordum, kendi yaratmış olduğum oyunuma desem daha doğru olurdu sanırım.
İşte benim sorunumda buydu. Çabuk kabulleniyordum, çaba göstermek istesem bile kabullendiğim için hiçbir şey yapamıyor sanki ellerimi ve ayaklarımı gizli bir zincire vurmuş gibi boş boş gözlerimin kısıtlanmış özgürlüğünde takılıyordum. Pencereden atlayabilirdim, birkaç yerim kırılabilirdi ama eninde sonunda kendi kendime oluşturduğum tuzağıma düşmez en azından gururumu kendi benliğimde korurdum fakat tehlikeyle karşı karşıya kalmadığım sürece buna cesaret edemeyeceğimi biliyordum. Tehlikeyle yüz yüze kalmadığım sürece olayın ciddiyetini hissedemiyordum.
Olay saçmayken olayın ciddiyetini anlamamın ne kadarı doğru olurdu bilmiyorum, kendi evimde öz ağabeyimden kaçmak kadar absürt bir şey olabilir miydi? Tabii ki de olurdu bu dünyanın içerisinde belki de aklıma gelemeyecek kadar olaylar yaşanmıştı ama şu an için kendi sorunum ile ilgilenmem gerekiyordu. Peki benim sorunum neydi? Bunu düşüncelerimde o kadar normalleştirdiğim için son zamanlarda anlamam iyice zorlaşıyordu.
Ama asla zihnimin duvarlarından silinmeyecekti...
Saat'in gece yarısını geçtiğini biliyordum. Eve sarhoş olarak gelecekti, o hali ile odama gelip günlük rutinlerini tamamlar gibi bana musallat olacak, o ayyaş hali ile arkasında bıraktığı enkazları umursamadan odasına gidecekti. İşte birkaç cümle ile olayları özetlemek bu kadar basitti ama yaşanılanlara kendi benliğiniz maruz kaldıysa üzerinizdeki psikolojik etkiyi hissetmek çok daha iğrenç bir durumdu. İşte burada kelimelerin derdinize yardımcı olamadığı bir noktaya geliyordunuz. Sadece yandaşlarınız olarak hilekâr düşünceleriniz ile baş başa kalıyordunuz.
Aramızdaki ağabey ve kardeş ilişkisi sanki ben büyüdükçe git gide kötüleşmiş, hiçbir bağ yokmuş gibi davranmaya başlamıştı. Cinsel bir istismar veya o türde bir şey hiçbir zaman yapmamıştı. Hatta bunu düşünmek bile tuhaf hissettiriyordu ama sırf bunu bana düşündürdüğü için bile suçlu sayılabilirdi. Sadece kavga ediyorduk, sonunda kaybeden taraf ben oluyor hem fiziksel hem de psikolojik bir darbe alıyordum. Annemler ise bir dizi izler niyetine bu olanlara her gün şahitlik yapıyorlar ama bir kez olsun seslerini çıkarmıyorlardı. Çok düşünmüştüm, kafayı yiyecek kadar hem de. Bir yumruğu ile yere sermesine bile gerek kalmadan ayağında kedi köpeğe dönüşen oğullarına karşı beni bir kez olsun neden savunmadıklarını, veya bir kez olsun ağabey yerine koyduğum sıfatsıza bir dur demeyişlerini ama hepsi cevabı olmayan soruların mahzeninde en ücra köşelerde sürünüyordu. Yapılan anlamsız seçimlerden sonra çabalamanın mantıksız olacağını uzun zaman önce anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAAT
FantascienzaOlacaklardan habersiz bir genç kız... Aylardır beklenen ekibin yeni üyesi... Kaderin oynadığı oyunlar hiç bu kadar acı vermemişti, attığı kahkahalar küçük bekçileri uyandırıyordu... Uyanmaması gereken bekçileri. Abisinden kaçmak istemişti, küçük be...