2- O gün neler oldu?

2.6K 199 139
                                    

Changkyun sahneye çoğu zaman değiştirmediği yüz ifadesiyle çıkarken gergin hissettiğini düşündü. Topluluğa uyum sağlasaydı ya, neden elini kaldırmamıştı ki?

Yavaş adımlarla ilerlerken ayağa kalkmış onu bekleyen Jooheon'u gördü. Onun yüzünde Changkyun'u rahatlatacak hiçbir ifade yoktu. Aksine ciddiliği Changkyun'u daha da germişti. Jooheon önündeki koltuğu gösterdi ve bir köşesine kendi oturduktan sonra Changkyun'un yerleşmesini bekledi.

Jooheon'a göre insanlar basit yaratıklardı. Dikkatli incelendikleri sürece belli etmeyecekleri yanları yoktu ve Jooheon, iyi bir gözlemciydi. Onu görmek için bu kadar para ödeyip de onunla konuşmak istemeyen bu çocuk istemsizce dikkatini çekmişti ve şimdi onunla konuşacaktı. Zaten en iyi yaptığı şey buydu.

Lee Jooheon, iyi bir konuşmacıydı.

Changkyun Jooheon'a biraz mimik vermeliydi. Jooheon boş boş birbirlerine bakmaktan vazgeçmeleri gerektiğini kendine hatırlattığında konuştu ve yüzüne birkaç duygu yerleştirmesini istedi. Changkyun ise sadece duruyordu.

Kitlelere ulaşan konuşmacı ilk kez birinin karşısında yenik düşebileceğini hissetti ve korktu.

Ondan adını istedi. Böylesine basit bir şeyi süslediği kelimelerle söyleyince, salonun heyecanla bekleyen bir ses çıkardığını duydu. Buna kendisiyle baş başayken gülecekti. Kolay bağlanan insanlar her zaman ona komik gelmişti.

"Changkyun." Karşıdakinin sesini duymanın verdiği rahatlıkla arkasına yaslandı. Onun içindeki her şeyi dışarı çıkarmak istiyordu. Mimiklerini geri getirmeyi, belki de onu ağlatmayı istiyordu. Ya da, onu fazlasıyla güldürmeli miydi?

Ağlatarak onu kendine geri getirebilirdi. Sorunlarını paylaşmasını sağlayabilirdi fakat gülmek, onun anlatmasını sağlamayacaktı.

Jooheon, karşısındaki ağlatmayı seçti.

"Changkyun... Seninle samimi konuşmam hoşuna gitti mi? Böyle birşey sana nasıl hissettirdi?" Kalbini hemen kırmak istemiyordu. Changkyun'un kendisinden oldukça genç olduğunun farkındaydı. Belki de basit bir ergenlik durumuydu. Mimiklerini hareket ettirmeyen çocuğu daha yakından incelemek için ona yaklaştı.

"Aslına bakarsanız, gitmedi."

"Samimiyetten kaçıyorsun güzel çocuk, neden? Bu seni neden bu kadar korkutuyor?"

Changkyun yere bakan gözlerini Jooheon'unkilerle buluştururken etekleriyle oynadığı tişörtünü rahat bıraktı.

Samimiyeti hiçbir zaman gerekli bulmamıştı. Tanımadığı insanlara nazik bile davranmazdı. Changkyun, karşısında onun bir açığını arayan adama gülümsedi. Birşeyleri bilmesi kolay olmamalıydı, öyle değil mi?

Jooheon Changkyun'un kenarlarını yukarı kaldırdığı dudaklarına baktı bir süre. Bu gülüş, istemli ama sahte bir gülüştü. HB12 adı veriliyordu. En çabuk tanınan gülüşü ilgiyle süzdü. Kodladığı gülümsemeyi üzerine kullanacağı zamanı beklerken aynı zamanda cevabını merak ediyordu.

"Tanımadığınız insanlarla ne kadar da çabuk samimiyet kuruyorsunuz..." Changkyun yerinde dikleşirken onu yakından inceleyen Jooheon'a ikinci bir gülüş attı.

İstemli, ama sahte bir gülüş.

"Hızlıca samimiyet kurmak, kendimizi koruma altına almak gibi değil mi sizce de? Karşındakiyle samimi olduğunda, sana zarar gelme ihtimali düşer..." Üst üstte attığı bacaklarını çözüp kendinde toplarken devam etti. "Korkuyor musunuz?"

Cold like ice •° JookyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin