Jooheon ve Changkyun, iki evdeki kasvetli havadan bıkmış, dinlenmek için yakınlardaki bir alışveriş merkezine gelmişlerdi.
O gece ve ertesi gün boyunca Hoseok ölü gibi yatmış ve dinlenmişti. Kihyunsa yemek hazırlıyor, Hoseok'un kaşına ve dudağına pansuman yapıyor ve onu yerine güzelce yatırdıktan sonra kendisi de yanına oturup karşısındaki salağa bir güzel sövmeye başlıyordu.
Jooheonsa daha çok getir götür işlerinden sorumluydu. Hoseok'un yaraları için krem, hazırlanan yemekler için malzemeler genelde onun tarafından alınıyordu.
"Hyungwon nasıl?"
Hyungwonsa Hoseok'un aksine dinçti. Shownu onun gözleri önünde Hoseok'u yere sererken soğukkanlı olmuş olsa da canı yanmıştı, evet ama artık kendini de düşünmesi gerektiğinin farkındaydı.
Hoseok'un ona bir tek acı verdiğini biliyordu.
Minhyuk Shownu yine sinirlenmesin, krize girmesin diye sürekli onunla ilgileniyordu. Birkaç kere dışarı çıkarıp temiz hava almasını sağlamıştı büyük olanın. Shownu'nun buna pek ihtiyacı yoktu ama Minhyuk'u kırmak istemiyordu.
Changkyunsa Hyungwon'a bakmayı görev edinmişti. Onu rahat yatırıp istediği birşey olup olmadığını sormuş, elinden geldiğince ona destek olmuştu. Şimdiyse yorgunluğunun acısını Jooheonla beraber olarak çıkarıyordu.
"İyi, emin ol düşündüğünden iyi."
Jooheon başını sallayıp yanında yürüdüğü çocuğun ellerine baktı. O an, ellerini birleştirip devam etmeyi o kadar çok isterdi ki, bunu anlatacak kelimeleri ne kadar iyi bir konuşmacı olsa da bulamazdı.
Herkes onların dost olduğunu düşünmeliydi. Yoksa haberler etrafta dönüp dururdu ve yan yana yürümek bile büyük bir hayal olurdu onlar için.
Gerçi, şu saçma hallerine hala bir ad koyamamışlardı. Birbirlerini öpmüşlerdi, Jooheon itiraflarını da dizmişti Changkyun'un önüne ama hala, biz sevgiliyiz deme cesaretinde bulunamıyorlardı. Neyse ki bunu önemsemeyecek kadar olgunlardı.
İkisi de birbirinin yanında olduğu sürece bir sıkıntı yoktu.
"Sinemaya mı girsek?" Changkyun'un istemeye istemeye sorduğu soru karşısında Jooheon kıkırdadı. Kyun'un sinemaya girmek istediği falan yoktu, sadece o an yapacak birşeyler arıyordu.
"Bu şehire daha önce geldin mi?" Başını hızla iki yana sallayan çocuk kolundan çekilmesiyle beraber küçük bir şoka girdi. Ardından alışveriş merkezinin dışına çıkmışlardı.
Jooheon küçüklüğünden beri gelirdi o şehire. Yakınlarda, çokça insanın gidecek kadar güzel bulmadığı sessiz, sakin bir park vardı. Zamanında çocuklar eğlensin diye yapılan kaydıraklar ve benzeri tüm aletler şimdi paslanmış ve kötü gözüküyordu. Yine de Jooheon çok severdi burayı.
Onlar parka yürürken Changkyun iki kızın onlara bakarak kıkırdadığını, telefonlarıyla fotoğraflarını çekmeye çalıştığını gördü. Böyle şeylere artık alışık olması gerekiyordu. Ama alışmanın tam aksine Jooheon'u dürterek ona haber verdi.
Jooheon'un kızlara bakmasına gerek kalmadan kızlar yanlarına gelmişti.
"Şey... bizimle fotoğraf çekilir misin Jooheon-ah?"
Kızlardan birisi ağzını yayıp Jooheon'un dibine girdiği sırada Changkyun diğer kızın bakışları altında eziliyordu. Ardından bir anda eline tutuşturulan telefonla ne yapacağını şaşırdı.
Jooheon samimi gülümseyişini Kyun'a gönderirken iki kız yanına geçmişti. Hatta sadece geçmekle kalmamış, Jooheon'a yapışmışlardı. Tabii bu Changkyun'un düşüncesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cold like ice •° Jookyun
أدب الهواة"Gözlerini kapat ve bu geceye sahip olalım." *Texting