Jooheon odaya girer girmez sıcak bakışlarını söndürdü, yerine her zamanki boş bakışlarını getirdi. Bu, birşeyleri önemsemediği zaman attığı bakışlardandı. Karşısında ona sinirle bakan menajerini umursamıyordu bile. Terini silmek için makyaj masasına oturduğu sırada arkasından gelen iç çekiş tek kaşını kaldırmasına sebep oldu.
"Ne olduğunu söyleyecek misin?" Adamın bunu bekliyormuş gibi bağırması kapıyı dinlemeye çalışan Changkyun'u korkutmuştu.
"Diğerlerinden oldukça farklı bir konseptle sahneye çıkıyorsun, her şeyi bir anda geride bırakıp sahneye birini alıyorsun ve onunla konuşuyorsun. Ne yaptığının farkında mısın? İnsanlar buna alışık değil."
"Bu alışmayacakları anlamına gelmez." Ayağa kalkıp üzerindeki beyaz gömleği düzeltirken hem menajeri hem de arkadaşı olan adama gülümsedi.
Yüzünü büyük bir iğrenmeyle buruşturdu Changkyun. Jooheon'un sadece kendini düşünmesi onu deli etmişti.
"Bunu uzatacağım." Adam saçlarını geriye atıp ona yaklaştı. Ne demeye çalışıyordu?
Jooheon karşısındakinin kafasını karıştırdığını fark edince açıklama gereği duymuştu ama buna vakti yoktu, Changkyun'un sırlarıyla daha çok ilgileniyordu.
"Sana anlatacağım Hoseok. Sensiz bir işe kalkışmam, biliyorsun."
"Dedi konferanslarının konusundan bile bana bahsetmeyen adam." Jooheon Hoseok'un söylediği şeye kıkırdadı. Artık salona gitmesi gerekiyordu.
Bu sırada kapıda, titreyen bacakları yüzünden ayakta durmakta zorlanan Changkyun'un varlığını fark edememişlerdi. Ne yapacağını bilemeyip duvara yaslanmış, neyin uzayacağını anlamaya çalışıyordu. Kafası çok fazla karışmıştı.
Korkmamak için çabalıyordu ama titremesini durduramıyordu işte. Sırlarını kendinde seviyordu.
Jooheon'un kapıya yöneldiğini duyduğunda hızlı adımlarla sahneye ilerlemeye çalıştı. Ona görünmek istemiyordu. Fark edilmek en büyük kabusu olurdu herhalde. Hızlı atan kalbini sakinleştirmek için duraksadığı kısa bir anda arkasından gelen ses tüm çabalarını boşa çıkarmıştı.
"Burada ne arıyorsun?"
Gözlerini kapatıp olduğu yerde buharlaşmayı diledi. Kaçsa nasıl olurdu? Jooheon onu yakalamaya çalışır mıydı?
Hayal dünyasından çıkıp arkasını döndüğünde sinirli gözüken Jooheon'u gördü. İlginç bir şekilde şirin de gözüküyordu. Changkyun konuşmadan önce öksürdü ve sesinin düzgün çıkması için kısa bir dua etti.
"Tuvaleti arıyordum."
Karşısındaki adam gülüyordu şimdi. Changkyun bu sefer de zamanı geriye alabildiği bir dünya hayal etmişti. Ama gerçek dünyasına dönüp onu kolundan çekiştiren adamla ilgilenmesi gerekiyordu.
"Ne yapıyorsun?" Kolunu kendine çekmeye çalışırken sürüklenmeye devam ediyordu. Kolunu tutan ele tırnaklarını geçirmeye çalıştığında ne kadar aptal gözüktüğünü düşündü.
"Bırak da sana yardım edeyim." Jooheon onu tuvalete kadar götürmüş kapıyı onun için açmıştı. Changkyun buna şaşırmadan edemedi.
Sürüklendiği dakikalar içinde Jooheon'un onu öldürebileceğini bile düşünmüştü. Kendine sonra gülmek istedi. Karşısındaki psikopata salak gibi gözükmek istemiyordu.
İçeri girdi ve bir süre etrafına bakındı. Ne kadar dursa Jooheon gerçekten tuvaleti olduğuna inanırdı? Umursamayarak sifonu çekti ve ellerini yıkamak için çıktı. Jooheon gözlerini üzerinden çekmeden onu izliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/124506882-288-k352269.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cold like ice •° Jookyun
Fanfiction"Gözlerini kapat ve bu geceye sahip olalım." *Texting