41

1.3K 130 232
                                    

   Jooheon, evdeki herkesin mutlu bir hayat sürmeye başlamasıyla biraz daha rahatlamış, Changkyun'u onun için oldukça özel olan bir yere götürmeye karar vermişti.

   Eski evi, şimdi oturdukları yerin birkaç sokak ötesinde bulunan büyük, ihtişamlı bir evdi. Jooheon annesinin hapise girmesiyle beraber o evden çıkmış, bir daha geri dönmemişti. Ama nedense o gün ilk kez, bir daha bakmak istiyordu eski eve.

    Belki o zamana kadar o eve girmeye cesaret edememişti ama şimdi yanında Changkyun varken bu güzel olacaktı, neredeyse emindi. Ayrıca, Kyun'un onun hakkındaki herşeyi bilmesini istiyordu.

   "Nereye geldik?" Büyük bahçenin içinde attıkları birkaç turdan sonra Changkyun nerede olduklarını sormayı akıl edebilmişti sonunda.

   Jooheon bu soruya basit bir gülümsemeyle yanıt verip ellerini Changkyun'unkiyle birleştirmiş, kapıya ilerletmişti onu. "Burası.."

  Cebindeki büyük anahtarı yerine koyup hızla çevirdiğindeyse demir kapı küçük bir cızırtıyla açılıvermişti. İçerden gelen rutubet kokusuna karşı yüzlerini buruşturdukları sırada Jooheon içeri yönlendirdi Kyun'u.

  "Eski evim." Şimdi Changkyun merakla bakıyordu etrafa. Eski zamanların son derece ünlü markalarıyla döşenmiş odalar o kadar zevkli birinin elinden çıkmıştı ki şaşkındı. Koku dışında, gerçekten de güzel bir eve benziyordu orası.

   "Neden geldik buraya?" Gördüğü merdivenleri çıkmadan önce izin alır gibi Jooheon'a baktı. Karşısındaki adamın başını salladığını görünce de çıktı merdivenleri. Jooheon da arkasından geliyordu.

   Üst kat daha küçük, ama kalabalıktı. Toplam üç oda vardı ama birinin girişi bantlarla sıkı sıkı önlenmişti. Changkyun kapısız odanın içine uzun süre baktı.

  Bu oda Jooheon'ın annesinin yatak odası olmalıydı. Çarşaf dağılmış, perdeler örtülmüştü. Etrafta kıyafetler vardı. Tozlu, eski ve kötü gözüken kıyafetler. Beline değen elle irkilirken Jooheon'a döndü.

   "Annem burada kaybetti benliğini."

   Jooheon basit bir gülümseme göndermiş, Changkyun'u yanındaki odaya hızla sürüklemişti şimdi. Onun bu evi bilmesini istiyordu. Geçmişini öğrenmesini istiyordu aslında. Sonra bir gün, birbirlerini yargılamaya kalktıklarında, Kyun'un gördüğü her şeyi hatırlamasını istiyordu.

    Şimdi girdikleri oda aydınlık ve çok renkliydi.  İki yataklı odanın her duvarı farklı renklerle boyanmış, yerler pespembe döşenmişti. Nedense Changkyun, girer girmez anlamıştı bu odanın Jooheon'a ait olduğunu. Ama neden iki yatak vardı, onu pek çıkaramamıştı.

    Önemsemeyip duvarlardaki posterlere, fotoğraflara bakmaya koyuldu. Tozlanmış her çerçevenin içinde kocaman gamzeleriyle gülümseyen Jooheon duruyordu. Buna kıkırdadı Changkyun. Jooheon küçükken de oldukça sevilesi biriydi sanırsa.

    Sevilesi derken, tam o an oracıkta söylese miydi Jooheon'a onu sevdiğini? Beklemek istemiyordu bunun için ama Jooheon'un hiçbir şey yaptığını görmüyordu. Bu durumda kendisinin de hiç yapası gelmiyordu ki.

   Hem o an Jooheon çok duygusaldı. Belki de Kyun'un onu sevdiğini öğrenmesi mutlu eder, eskilerden biraz uzaklaştırırdı onu. Başını salladı hızla, şimdi söyleyecekti.

   "Jooheon ben birşey-"

   "Yan odaya geçelim mi?" Jooheon'ın hissettiği bu baskı neydi böyle? Her bir odaya girdiğinde ayrı kötü oluyordu içi. Canı yanıyordu.

   Changkyun'a bunu göstermekle hata mı etmişti?

   Karşısındaki adam başını sallayınca evdeki son odaya girdiler hızla. Karanlık oda oldukça küçük bir pencereyle zar zor, aydınlanmaya çalışıyordu. Changkyun odayı gezmek istemedi.

Cold like ice •° JookyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin