0.1/ Ölüm Soğuğu

4.7K 207 198
                                    

Konum: Manchester
Yerel saat: Pazartesi, 6:42, p.m

Teddy Styles; gözlerinde sonbaharı taşıyan minik oğlum...

Babana karşı ilk defa bir şeyler hissettiğimi anladığımda, bu bastırılamayan bir korkuydu, Kasım ayındaydık ve hala yapraklarını dökmemekte kararlı olan ağaçlar vardı.

**
Kucağında özenle tuttuğu bebeğin ağlayışı nihayet kesildiğinde, az önceki gürültü sebebiyle çattığı kaşları normal haline döndü ve eş zamanlı olarak yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Bu bile gamzelerinin belirmesine yeterli bir sebepti.

Oturduğu demir sandalyeye biraz daha yaslandı. Kumaş pantolonunun üst kısmı hafifçe gerilmişti, umursamadı; bacaklarını öne doğru uzattı ve yüzüklerle süslenen eli, koluna yasladığı bebeğin tombul yanaklarına değdi. Pürüzsüz tenin üzerinde gezinen parmakları minik meleğin hoşuna gitmiş olacak ki; kulağıma muhteşem bir kahkaha doldu.

"Benim küçük kurtarıcım." Dedi zar zor duyabileceğim bir fısıltı ile. Şekilli dudakları bebeğin alnına nazik bir öpücük kondurdu, ardından bir kahkaha daha işittim.

An itibariyle gözlerim dolup burnumun ucu sızlamaya başladığında, kapının köşesinden çekilip onlara bakmayı kestim. Sırtım duvarla buluştu, korkularım bulanık görüş alanıma net bir biçimde, teker teker dizildi. Bunu buraya her gelişimde yaşamaktan nefret ediyordum. Ne yapıp edip benden önce Teddy'le buluşmayı başarıyordu. Yetmezmiş gibi üstün başarılı babalık performansını sergiliyor, hayallerimin oluşturduğu bulutu tek nefeste yok ediyordu.

Adil değildi, olamazdı da.

Ben; evlat edinmek istediğim bebeği sevmek için saatlerce onun benimkinden çok daha edebi olan cümlelerine şahit olurken, o varlığımdan habersiz bir şekilde gece yatmadan önce kulaklarımda çınlayan sözlerini tekrarlıyor, gözlerimin önünde hayalimi benden alıyordu.

Ben aylarca kanunları araştırıp aşamaları takip ederken, o Teddy'e biraz daha bağlanıyordu. Bu kadar uğraşıma rağmen sonunda o sahip olursa özenle uzattığı saçlarını kesip eline verirdim.

Hem defalarca buraya gelişini görmüştüm, madem bu kadar seviyor ve istiyordu, neden hala evlat edinme işlemlerine başlamıyordu? Veya neden kız arkadaşını, nişanlısını, eşini ya da her neyiyse, yanında getirmiyordu? Bana acı mı çektirmek istiyordu?

Eğer öyleyse kesmeliydi artık. Teddy'nin ebeveyni ben olacaktım, ne yaparsa yapsın bu işin sonunda başka bir çocuğa yönelmek zorunda kalacaktı. Bencil değildim, sadece güçlü duruşuna ve ağzından çıkan edebi sözlere tahammülüm yoktu. Çünkü yaptığı her şey onun benden daha kararlı gibi bir duruş sergilemesine sebep oluyordu. Oysaki ben ondan çok daha kararlıydım.

Ayrıca, bu duruma gözüyle de bakmıyordum. Seneler sonra beni toparlayabilen bir bebeğe annelik yapmak istemem iç güdüsel bir şeydi. İki senedir bu yetimhaneye düzenli olarak ben geliyordum, üstelik evim uzaktı; yolculuklardan nefret etmeme rağmen her on beş günde bir ziyaretlerimi tekrarlıyor, Teddy'nin büyüyüşüne tanıklık ediyordum. Evimde ona ait yüzlerce Polaroid resim vardı. Yetmezmiş gibi ikinci yaşında giyeceği kıyafetleri de hazırlamıştım. Hadi ama, kendi ellerimle bir şeyler bile örmüştüm, bunun kursları veriliyordu.

Teddy'nin hakkında milyonlarca hayalim vardı ve hepsi olağanüstüydü, o da benim gibi düşünebiliyor muydu?

Elbette düşünebiliyordu. Hatta bununla kalmıyor; sabahları partneriyle birlikte yatakta yatarken, aralarında bebeğimin masumca uyumasını hayal ediyor, hakkında şiirler yazıp şarkılar söylüyorlardı. Gökyüzüne bakıp bulutları pembe gördüklerinden de emindim, biraz daha ileri gidersek o bulutlara maddi bir anlam da yüklüyor olabilirlerdi. Tipik bir İngiliz Beyefendisiydi, aksi beklenemezdi.

Chaos and The Calm | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin