"Bana bir açıklama borçlusun." dedi Matthew, uykusuzluktan şişmiş gözlerini ovaladığında.
"Biraz sessiz olabilir misin? Harry uykuya yeni daldı, uyanabilir."
"Tanrım!" elini saçlarının arasına soktu. "Ben de bu zamana kadar ayaktaydım, tamam mı? Valerie pes edip uyuklarken Teddy'e ben göz kulak oldum. Onu tuvalete bile götürdüm, sonrasında tekrar uyumasını sağladım. Siz siktiğimin Manchester'ında sabahlarken ben-"
"Sana sessiz ol dedim Matt." İşaret parmağımı tehditkar bir şekilde doğrulttuğumda bu sefer fısıltıları eşliğinde küfür bahşetti ve bana biraz daha yaklaştı.
"Bana açıklama yapmanı istiyorum sadece, bunu hak ettim değil mi?" Başımı aşağı yukarı sallarken sakince sırtımı tezgaha yasladım ve elimdeki kahveyi bıraktım. Matthew Willoughby sabırsız ve telaşlı bir adamdı. Sözü ikiletilirse, isteği reddedilirse veya görmezden gelinirse saydığım sıfatların yanına aksi, huysuz ve öfkeli de eklenirdi. Her zaman küfürbaz olduğundan bahsetmek istemiyorum bile.
"Harry eve gelmeyince ben de meraklanıp Keith'i aradım. Mezarlıkta olduğunu söyledi, bugün doğum günüymüş."
"Mezarlıkta mı doğmuş?" dedi Matt, geri zekalı olduğunu bana bininci kez kanıtlarken. Gözlerimi devirdim ama o sanki bu çok muhtemel bir şeymiş gibi, ciddiyetle devam etti. "Doğum gününün ilk saatlerini orada geçirdiğine göre geçerli bir nedeni olmalı, ya da özgün bir fantezisi?"
"Evet." Sessizce onu onayladım. "Geçerli bir nedeni var, ölen kız arkadaşını ziyaret etmek istemiş. Tabii sen ne anlarsın bu romantizmden, sana göre trajik ve abartı değil mi?"
Led Zeppelin'in gürültülü şarkılarını dinledikten sonra acılarını unuttuğunu söyleyen, bateri sesiyle romantizm yaşayan ve sevgilisine sevişmeden önce arsız şarkılar dinletip kıvama getirdiğini itiraf eden bir ikiz kardeşten bahsediyorum, aşık olabilirdi ama kesinlikle romantik değildi ve Harry ile empati kurmasını beklemek olanaksızdı. Kimi zaman onun nasıl çocuk doktoru olduğunu sorguluyordum çünkü bu meslek, zevklerine aykırıydı. Hadi ama; -ne kadar bunu hoş karşılamasa da- savunduğu müzik civciv ezmeye meyilliydi, çocuk yapmak hayallerini bozan en büyük engeldi ve özgürlüğü hayatının yegane amacı haline getirmişti.
"Trajik. Ama üzüldüğümü inkar edemem, Valerie hayatını kaybetse kendimi asardım sanırım." dedi dudaklarını büzerek. Daha çok öylesine, Valerie'nin hayatını kaybetmesine hiçbir zaman şahit olmayacakmışcasına söylemişti ama neden zihnimde canlanmasına fırsat vermişti?
Neden bilinçaltında intihar düşüncesi olduğunu dile getirip beni alt üst etmişti ki? Sevdiklerimi kaybetme korkumun olduğunu biliyordu, ölüm ile alakalı konuşunca modumun düştüğünü ve üzüldüğümü de. Söz konusu kendisi olunca çok daha hassaslaştığımın da farkındaydı, bu tarz hayallerden nefret ediyordum, sesini kesmeliydi.
"Her neyse." Bu konuya sadece benim kafa patlatacağıma karar vererek ve uzatmak istemeyerek asıl konuya değindim. "Gece yarısı Teddy'i bırakıp doksan sekiz kilometreyi tek başıma, mide bulantısına rağmen gitmek çılgınlıktı, biliyorum." Aslına bakarsanız Manchester yetmiş iki kilometreydi ama mezarlık şehrin daha dış noktasındaydı. "Sizi bir anda arayıp buraya gelmenizi emretmek ve ben geleseye kadar Teddy'nin başında durmanızı istemek de saçmalıktı, bunu da biliyorum."
Matt zerre kadar kibarlık ve nezaket bulundurmayan tavrıyla başını olumlu bir şekilde sallayıp kollarını önünde bağladı.
"Ama kendime engel olamadım, buna ister bencillik de, istersen başka bir tanım. Gitmek istedim ve gittim, onu alıp geldim. Bence muhteşem bir partnerim." dedim omzumu silkerek. Ukalalık yapmıyordum, Harry'e güven vermek ve yakınlaşmak için bu geceden daha iyi bir fırsat olamazdı. Ömrünün sonuna kadar hafızasında tutup bana özel anlarda bugünden ve yaptığım fedakarlıktan, konuşmamdan, ona denemesini söyleyerek dönüm noktası olmamdan bahsedebilirdi, Tanrım, bu mükemmeldi. Bir beyefendi tarafından unutulmaz olmak, iyi anılmak her zaman rüyalarımı süslerdi.