Kaos Teorisi; evrendeki düzensizliklerin, aslında düzenli olduğunu ön gören ve buna dair elinde matematiksel deliller bulunduran bir teoridir.
Ardında iz bırakmayacağını sandığınız her olayın, mutlaka birçok nedeni, getirisi ve sonucu vardır. Yani hayatta gerçekleşen her durum, yapılan her eylem değerlidir. Küçük gibi görünen durumlar, etki ettikleri olayları bambaşka bir hale büründürebilirler. Buna kaos teorisinde kelebek etkisi denir. Edward Norton Lorenz, kaos teorisinin kelebek etkisi çıkarımında şu ifadeyi kullanır: "Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir."
Şimdi en başa, Teddy'i kendi ellerimle Saudade Yetimhanesi'ne verdiğim güne gidelim. Takvimler 7 Şubat'ı gösteriyordu, konum Manchester'dı ve hava karla karışık hüzünlüydü. Orada bulunmam yetimhane görevlileri için oldukça normal; benim içinse biraz heyecan verici olmasının yanı sıra, tarihe geçebilecek nitelik bulundurmayan, herhangi bir gün olarak adlandırılacak kadar basit ve sıradan bir durumdu. En azından ben o zamanlar öyle sanıyordum. Aynı şekilde bu günü abartmayan, şimdikinin aksine gündelik kıyafetlerini bile değiştirmeyen ve yine benim gibi, herhangi bir ziyaret olarak isimlendiren bir kişi daha vardı: İngiliz Beyefendisi.
İşte bu özel tesadüf, kelebek etkisinin apaçık bir örneğidir. Terk edilmiş bir çocuk iki insanın kaderini değiştirir ve ömür boyu sürecek bir ilişkiye imza atar. Formalite veya gerçek, hiç fark etmez, bu bir kelebeğin kanat çırpışının kasırgaya yol açtığı kadar kanıtlanabilir bir yaşanmışlıktır.
Ve bunları düşünmek, ancak uykunuzu acımasızca çalan dolunayın suçudur. Eğer gecenin bir vakti dinç bir şekilde, sanki saatlerce uyuyup yenilenmiş gibi kalkarsanız, yapacağınız tek şey geri yatmak olmaz. Çünkü bu durumda uyumak kesinlikle dünyanın en zor işlerindendir. Onun yerine kalkıp lavaboya gider, telefonunuzu elinize alıp sosyal medyaya bakarsınız. Ya da bir bardak su içerek ve yüzünüzü yıkayarak daha da ayılır, sabahı çıkaracak bir uğraş bulursunuz.
Ben bu meşguliyeti Harry'nin kitaplarında bulmuştum. Zaten çok fazla (taşınma sürecinde saydığım kadarıyla iki yüz on dörttü, o zamandan bu yana bu sayı değişmiş olabilirdi) kitabı vardı ve doğal olarak büyük kısmı felsefe, psikoloji içerikliydi. Benim aksime tarzı daha geniş, zevki karışıktı. Birinde takılıp kalmıyor, sürekli diğerine başlıyordu ve farklı alanlardaki tecrübeleri de sanırım buna dayanıyordu. Bu muazzam eserlerden bu gece elime geçme fırsatını yakalayan kaos teorisini açıklıyordu, ismine olan aşinalığımdan dolayı epey dikkatimi çekmişti. Ben de çayımı yapıp okumaya koyulmuştum.
Biraz ilerlemenin ardından heyecanla, öğrendiklerimden yola çıkarak hayatımdan örnekler çıkarmıştım ve bu, bir kez daha sahip olduklarım için şükretmeme neden olmuştu. İşaretlere inanırdım, bu akıl almaz teori de inancımı körüklemiş, duygularımı bilimsel kuramlara dayanarak açıklamıştı. Nitekim bilgiyi seven yapım bunu hayranlıkla karşılamış, yeniliklerde asıl sakinliği bulacağıma dair umudumu artırmıştı.
Ağrıyan gözlerim kapanacağına dair sinyaller verdiğinde kitabı yerine bıraktım ve ses çıkarmamaya özen göstererek odaya geri döndüm. Onların mışıl mışıl uyuduğunu zannederken şahit olduğum manzara tuhaf ve korkutucuydu çünkü Teddy gözlerini kocaman açmış, Harry'e bakıyordu ve bir eli babasının saçlarındaydı. Harry ise üzerine giydiği pijamanın yakasını çekiştirip derin nefesler veriyordu. Önce hastalandığını, ateşinin çıktığını düşündüm ve yanına giderek yatağın ucuna oturdum. Alnından boncuk boncuk akan terleri komodinde bulunan peçete ile sildim ve ona kendine gelmesi için telkinler verdim.