2.2/ Korunum İlkesi

1.4K 150 174
                                    

Eğer Teddy, akşam yemeğine başlamadan önce boş kalmış sandalyeyi işaret etmeseydi her şey daha kolay olabilirdi.

Ya da şişesinin kırıldığı parfüm döküldüğü parkede kokusunu bırakmasaydı, kıyafetlerimi almak için gardırobu açtığımda onunkiler görüş alanıma girmeseydi ve duşa gireceği için çıkardığı yüzükler banyonun rafında yer almasaydı öfkemi diri tutabilirdim.

Gittiği gece (beraberinde tüm umudumu götürdüğü gece) klişe bir terk edilişin tüm getirilerini yaşamak yerine; yatak odasının ortasındaki halıda, elimdeki boşanma dilekçesiyle saatlerce oturdum, nerede yanlış yaptığımı düşündüm. Çıkmazlıkta sürüklenirken ağlayamayacak kadar bitkin, ölümü andıracak kadar sessizdim. Bununla birlikte zihnimdeki tüm olaylar ardında bir sebep bırakıyor, bu sebepler canımı yakıyor ve acıyan canım içimdeki çığlıkları sanki imkanı varmışcasına daha da yükseltiyordu. Hızla düştüğüm yetmezmiş gibi düştüğüm yeri de delip aşağılara iniyordum.

Teoriler üretmenin hiçbir işe yaramadığını, durumumu daha da vahimleştirdiğini anladığımda düşünmeyi bir kenara bırakıp usulca salona ilerledim. Parçalanmış telefonun parçaları ayağıma battı, fiziksel acı ve beraberinde getirdiği kan transa geçmiş halimi düzeltemedi. Özellikle duvarın o bölgesi tüm günahıyla, yaşanmışlığıyla ve pişmanlığıyla bana alayla bakarken bırakın mantıklı bir cevap için zihnimi kurcalamayı, nefes almayı bile unuttum.

Yalnızca saatler önce; sırtım onun güçlü kolları tarafından oraya sabitlenmiş, dudaklarının vurduğu her darbede itişinin şiddeti artmış ve bedeni, bedenime kilitlenerek bana kesinlikle hafızamdan silemeyeceğim, etkisinden çıkamayacağım bir anı yaşatmıştı. En azından öyle sanıyordum çünkü bu, tanıştığımız zaman diliminden bu yana varlığı eksilmeyen kıvılcımlarımı şahlandırıp yangına dönüştürecek, arzuyla tutuştuğum günlerde hayalini kurduracak, yıllarca bekleyip sonunda sonsuz güven duyduğum adama sergilediği onca çelişkili, kafa karıştırıcı, kalp kırıcı davranışa rağmen kalbimin kapılarını ardına kadar açtıracak bir olaydı.

Bu, başlı başına bir duyguydu. Yoğundu, derindi. Eğer yaşattıysa, unutturmak için en az bunun kadar güçlü bir duyguyu körüklemeye ihtiyacı vardı ve aradığı şey onda mevcuttu. Beni vuracağı yeri çok iyi biliyordu, umarsızca açtığım yaralarımın yerini ezberlemişti.

Travmasını hala atlatamadığım kaosu tekrar yaşatmıştı. Raphael'i beni elimde olmayan o hazin nedenden dolayı boşadığı için sövüp kınadığı zaman, nefretimi paylaştığını zannettirip rahatlatırken daha beterini kendisi yapmıştı. Üstelik şimdi bir çocuğum(uz) vardı, aldığı bu ciddi karar sadece beni değil onu da parçalayacaktı fakat beyefendi bozuntusu, telafi amacı taşımayan özürlerini bahşedip gitmişti.

Gitmemişti, terk etmişti.

Yine de ben, baş etme yöntemleri bulmuştum.

İlkinden tecrübeli olduğum için bu sefer sinir krizleri geçirmedim. Günün her saati onu ve yaşadıklarımızı düşünmedim, hüzünlü şarkılar dinlemedim, dram filmleri izlemedim. Matt ve Valerie evime geldiklerinde onlarla dertleşerek içimdekileri olabildiğince döktüm, söküp atmaya çalıştım. Kalanları da gece olduğunda yatakta onun tarafına geçip ağlayarak boşalttım. Sabah; tüm olaylardan habersiz olan oğlum beni öpücükleriyle kaldırdığında, uyumadan önceki hallerim bir kabustan ibaret oldu, dükkandaki işler o kabusu unutturdu.

Bu kısır bir döngü haline geldiğinde aradan bir hafta geçti. Ufak tefek şeyler tüm bastırma yöntemlerime rağmen bana hala onu çağrıştırsa da silkelenip kendime gelebilmeyi başardım ve karakterimden ödünler vererek zihnimi doldurmayı bir süreliğine bıraktım. Mutlu ve güçlü gibiydim, hatta bir keresinde Amethyst'in arka pencerelerinden birinde onu gördüğümü sandım (ki yüzü berbat bir haldeydi, belki de bu yalnızca bir yanılsamaydı?) derhal jaluzileri kapattım. Zaten geri açtığımda kimse yoktu. Kendimi bu tür bir şey olmamışcasına yaşama aşamalarına alıştırdığımda ne rehabilitasyon merkezlerine, ne de sakinleştiricilere ihtiyacım olmadı.

Chaos and The Calm | h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin